Halbuki bu kâinat öyle bir tarzda yaratılmış ki bir çekirdeği halk etmek için bir ağacı halk edebilir bir kudret lâzımdır. Ve bir ağacı halk etmek için de kâinatı halk edebilir bir kudret gerektir. Ve kâinat içinde parmak karıştıran bir şerik bulunsa en küçük bir çekirdekte de hissedar olmak lâzım gelir. Çünkü o, onun numunesidir. O halde, koca kâinatta yerleşmeyen iki rububiyet, bir çekirdekte belki bir zerrede yerleşmek lâzım gelir. Bu ise muhalatın ve bâtıl hayalatın en manasız ve en uzak bir muhalidir. Koca kâinatın umum ahval ve keyfiyatını mizan-ı adlinde ve nizam-ı hikmetinde tutan bir Kadîr-i Mutlak'ın aczini, hattâ bir çekirdekte dahi iktiza eden şirk ve küfür ne kadar hadsiz derecede muzaaf bir hilaf, bir hata, bir yalan olduğunu ve tevhid ne derece hadsiz muzaaf bir derecede hak ve hakikat ve doğru olduğunu bil,
Lemalar
Herkes bir şekilde sisteme göbek bağı ile bağlı
Sistemin dışına çıkabilmiş
Rabbul alemin olan Allahın rububiyeti ile varoluşunu ikame edebilmis bir yapı yok dünyada
Varsa da
Ben görmüyorum
Düalitenin yönettiği bir dünya olmuş dünyamız
Tevhid dini ne bilen yok
Tevhid üzere var olan yok
Bataklığı da göstersen
Bataklığı besleyen kanalları da göstersen
Çok bir şey değişmiyor
..tevhid dahi iki çeşittir.
~Biri: Tevhid-i âmî ve zâhirîdir ki;
"Cenâb-ı Hak birdir, şeriki, nazîri yoktur, bu kâinat O'nundur.."
~İkincisi: Tevhid-i hakikîdir ki;
herşey üstünde sikke-i kudretini ve hâtem-i Rububiyet'ini ve nakş-ı kalemini görmekle doğrudan doğruya herşeyden
O'nun nuruna karşı bir pencere açıp O'nun birliğine ve her şey O'nun dest-i kudretinden çıktığına ve
Ulûhiyet'inde ve Rububiyet'inde ve mülkünde hiçbir veçhile, hiçbir şeriki ve muîni olmadığına, şuhuda yakın bir yakîn ile tasdik edip îmân getirmektir..
Kur’ân baştan sona tevhide değinir:
Zira Kur’ân ayetleri;
a)- Ya Allah’tan (azze ve celle), onun isimlerinden, sıfatlarından ve fiillerinden haber verir. Bu ise -ileride açıklanacağı üzere- Rubûbiyyet tevhidi ve İsim ve sıfatlar tevhidi’dir.
b)- Ya sadece Allah’a (azze ve celle) ibadet etmeye, onun dışında hiçbir şeye ibadet etmemeye çağırır. Bu da -yine ileride izah edileceği üzere- Ulûhiyyet tevhidi’dir.
c)- Ya emir ve nehiylerden bahseder. Bu emir ve nehiyler, Allah’ın (azze ve celle) kulları üzerindeki tek/bir ve mutlak hükümranlığının gerekleridir.
d)- Ya Allah’ı (azze ve celle) tevhid etme üzere kurulu olan şeriatına tabi olanların dünya ve ahiretteki mükafatlarından bahseder.
e)- Ya Allah’ı (azze ve celle) tevhid etme üzere kurulu olan şeriatına muhalif olanların, yani Allah’a (azze ve celle) ortak koşanların dünya ve ahiretteki cezalarından bahseder.(11)
f)- Ya da Allah’ı (azze ve celle) tevhid etmemiş, tevhid ile gönderilen peygamberleri yalanlamış geçmiş kavimlerin durumlarından haber verir. Yani; Kur’ân A’dan Z’ye tevhid’den bahseder.
Ömer Faruk - Gençlerle Tevhîd Dersleri
—————————————————————
(11)- Bkz: Medâricu’s Sâlikîn, İbnu’l Kayyim, 3/450.
"Müşrikler tevhid-i rububiyete, Cenab-ı Allah'tan başka Rabb olmadığına inanıyorlardı. Fakat onlar tevhid-i uluhiyet meselesinde şirke düşmüşlerdi. Tevhid akidesi ise hem tevhid-i uluhiyette hem de tevhid-i rububiyette Cenâb-ı Hakk'on "bir"len- mesi ile gerçekleşir. Tevhid-i ulûhiyette şirke düşenlerin tevhid-i rububiyetteki tevhidi hiçbir işe yaramaz. Ama bir kimse tevhid-i uluhiyeti kavrarsa onun içinde tevhid-i rububiyet de vardır. Dolayısıyla “Allah'tan başka ilah yoktur." cümlesinin mânâsını, maksudunu, mazmununu anlayan kimse aynı zamanda Cenâb-ı Hak'tan başka bir Rabb de olmadığını idrak eder, görür ve bunu da bu şekilde ifade etmiş olur."
Buradan şöyle bir noktaya geliyorlar: Müşriklere "Kainatı kim yaratır, güneşi, ayı kim doğurur, bitirir, mevsimleri kim döndürür?" diye sorsanız, "Allah" derler. Bu onların tevhid-i rububiyeti ikrarlarıdır. Fakat onlar ulûhiyet vasfını Cenâb-ı Hak'tan başka varlıklara atfediyorlar. Mesela birtakım putların insanlara fayda ya da zarar verebileceğine inanıyorlar. İşte bu inanç tevhid-i uluhiyeti zedeleyen bir inançtır. Dolayısıyla İslam dini içinde de Müslüman oldugunu söyleyen insanlar arasında da tevhdi-i uluhiyeti rencide eden, tevhid-i uluhiyete aykırı inançlara sahip olan insanlar vardır. Bunlar mü'min de görünseler muvahhid de görünseler, müştiktirler.