SPOİLER İÇEREBİLİR
Gregor Samsa’nın bir sabah uyanınca ‘böceğe dönüşmesi’, elden ayaktan düştüğü ve para kaynağı olarak görülmediği için ailesi tarafından itilip kakılması ve daha bir sürü şey.
Babaya mektup kitabından sonra okuduğum için taşlar yerine oturdu, şöyle ki, yazar, Gregor karakterini kendisine, Gregor’un babasını ise kendi babası Hermann Kafka’ya benzeterek yazdığı açıkça belli oluyor. Franz Kafka, babasıyla arasındaki ilişkiyi böyle tasvir etmek istemiş anlaşılan.
DönüşümFranz Kafka · Kırmızı Kedi Yayınevi · 2021223,5bin okunma
Tüm eşyası, bir deste divit, iki düzine beyaz kâğıt, üç çift çorap, pantolonundan düşen iki ya da üç tane düğme ve okuyucuların zaten aşina olduğu o eski 'sabahlıktan' ibaretti.
İlk başta yazarı Monte Cristo Kontu kitabının yazarıyla aynı sanmıştım, daha sonra yazarın Dumas’ın gayri meşru oğlu olduğunu öğrendim. Alexandre Dumas, Kamelyalı Kadın’ı aşık olduğu ve devrin güzeli olan Marie Duplessis’i düşünerek yazmıştır.
Okuduğum en muhteşem aşk hikayelerinden birisiydi. Kitap soylu ama zengin olmayan Armand ile hayat kadını olan Marguerite arasındaki aşkı anlatıyor. Marguerite karakterinin ağzından yazar, aşkın tam olarak böyle bir şey olduğunu biz okuyuculara iletmeye çalışmış.
Hikayenin daha başlarında Armand’a her ne kadar üzülsem de sonlarına yakın bir o kadar nefret ettim. Hiçbir şeyi araştırmadan, olayın aslını bilmeden yaptığı şeyler beni bir hayli üzdü. En son gönderdiği 500 frank ile Armand karakterinden tam anlamıyla nefret ettim.
Aksine Marguarite’i hikayenin başlarında pek sevmiyorken hikayenin sonlarına yakın sevmeye başladım. Birçok aşk hikayesinde olduğu gibi bu hikayede de en çok seven taraf bir kadındı.
Muhakkak okunması gereken aşk hikayelerinden biri olduğunu düşünüyorum. Bir kadın eğer gerçekten seviyorsa, kendinden vazgeçer, ama aşkından asla vazgeçmez. :(
Kamelyalı KadınAlexandre Dumas (fils) · Can Yayınları · 202217,7bin okunma
Hangi kitapta okudum bunu bilemiyorum, ama sadece iyi şeylerden söz eden bir kitapta, "bütün insanlar günü belirsiz bir ölüme mahkûmdurlar," diye bir cümle okumuştum. Peki, o halde, benim için değişen ne vardı ki?
Anladım ki Tanrı insanların ayrı yaşamasını istemiyor; bu yüzden tek tek neye ihtiyaçları olduğunu açık etmiyor. Beraber yaşamalarını istediğinden hepsine kendileri ve diğerlerinin neye ihtiyacı olduğunu gösteriyor.
George Orwell’in bir solukta okuyup bitirilecek kitabı. 1984 kitabını okumuş birisi olarak bu kitabının da bir şaheser niteliğinde olduğunu düşünerek başladım ve hislerim beni yanıltmadı. Sadece tek üzüldüğüm nokta daha önce bu kitabı okumamış olmam.
Hayvan çiftliği kötü bir peri masalıdır. Yazar kitapta Stalin’i ve Sovyetleri eleştiriyor. Kitap kapağındaki domuz Napoleon, Stalin’in ta kendisidir.
Hayvanların birlik olup çiftlik sahibi John’u kovmalarının ardından Napoleon’un tüm yetkileri ele geçirmesi günümüzde de karşılaştığımız şeylerden birisi. Başta Napoleon olmakla diğer domuzların da 7 kuralı değiştirmeleri, giderek nefret ettikleri varlıklar olan insanlara dönüşmeleri çok güzel işlenmiş.
Kitabın dilinin anlaşılır ve akıcı olmasından dolayı hikayenin başından sonuna kadar büyük heyecanla okudum. Sonunun yarım kaldığını düşünüyorum, belki de yazarın tüm hikayelerini bitirme şekli böyledir. Böyle sonlar buruk bir his bırakıyor insanda.
Hayvan ÇiftliğiGeorge Orwell · Can Yayınları · 2020247,3bin okunma
İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. Bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür. Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız. Yalnız.