Üstelik ülkücüler, hiçbir yabancı liderin portresini, hiçbir yabancı ülkenin bayrak veya sembolünü taşımadılar. "Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin / Her şey Türklük çin" diyerek can verdiler. Ruhları şad olsun!
İmam Ebu Hanife, o seçkin peygamber ümmetlerinin kandili idi. Hakkım ihsan ve rahmeti onun canına yakın olsun. Çömezlerinin ruhları şad olsun. Dostu kadı imam Ebu Yusuf ile imam Muhammed idi. İhsan ve minnet sahibi Tanrı onlardan razı olsun. Ötekiler İmamı İdris-üş-şafiî ile imam Malik ve Züfer'dir ki onlardan Muhammed dini kuvvet ve ziynet bulmuştur.
"Okudukça, savaşa katılan her insan, her alet, hatta her beygir gözümün önünde tek tek beliriyor, ete kemiğe bürünüyordu.
Atının üzerinde, belkemiğini kıran çocuk Kerim... kürekleri elinde parçalanan Arhavili İsmail... giysilerini patlak lastiğine doldurmak için çırılçıplak soyunan Şoför Ahmet...
bu savaşa canını koymuş olanlar için, minnetle akan gözyaşlarım, yanaklarımdan süzülüp kitaba damlıyordu. Kurtuluş Savaşı üzerine yazılmış onlarca yazı vardı beni duygulandıran ama o ana kadar hiç kimse yüreğime böylesine keskin bir uçla kazıyamamıştı o savaşın geri kazandırdığı vatanın anlamını.."
Cennet yurdun için mucizeler yarat; her köşesi iyilik, doğruluk ve güzellik çiçekleriyle dolsun.
Kahraman ulusunu mutlu ve hür yaşat ki, şehitlerinin ruhları şad olsun.
Milli mücadele sırasında, Türk Milletinin var olma savaşında dünya üzerindeki hiçbir coğrafyada hiçbir milletin kadını Anadolu kadını kadar fedakârlık ve cesaret örneği gösterememiştir....
Bizler pek çoğunun isimlerini bile bilemedik... Bildiklerimize ise vefa gösteremedik... Oysa onlar Kastamonulu Halime Çavuş'tu... Erkek gibi giyinirdi, gizlerdi kadın olduğunu, bu nedenle cephede asker arkadaşları Halime kadını Halim Çavuş zannederlerdi... Nene Hatun, Gördesli Makbule, Yörük Ali Efe ile dağlara çıkan, Yunan'a karşı vuruşan İstiklal Madalyalı Çete Emir Ayşe, Nezahat Onbaşı Erzurumlu Kara Fatma ve daha niceleri... Süpürge sapından lapa yapan, yırtık çarıklarla gezen nice isimsiz kahraman..
Şair Elif derdi onlara....
Kınalı ellerinden rüzgår geçerdi daim
Toprak gülümserdi çarıklarına...
Ruhları Şad olsun...
"Ne kadar anlatsam, yüreğimdeki yarayı göremezsin. İsyanımı anlayamazsın. Arkadaşlarımın donarak öldüğü, aç kurtlara ve Ermeni çetelere yem olduğu o seferden beri, beni acıtan bambaşka bir şeydir Mehpare. Vatan için donaydık, vatan için öleydik gam yemeyecektim. Bizler o karlı dağlara niçin tırmandık, bilir misin? Ruslarla savaşan Almanların hatırı için. Rus kuvvetlerini peşimize düşürelim de, Alman askerleri rahatlasın diye, bir Şark cephesi açması için baskı yapıldı Osmanlı'ya. Enver delisi sürdü bizleri beyaz cehenneme, doksan bin genç adamı, gözünü kırpmadan sürdü dağlara. Arap çöllerinden gelenler üzerlerinde incecik kumaştan üniformalarla, bizler ayağımızda kösele postallarla, karın üzerinde günlerce yürüdük. Rüzgârda buzdan kalıplara dönmüş kaputlarımızın içinde, kollarımızı kıpırdatamıyorduk. Buz tabutlara konmuş gibiydik. Eldivenlerin içinde parmaklarımız önce üşüdü, sonra yandı acıdan, daha sonra hissizleşip dondu. Dövüşemeden, bir kurşun atamadan teker teker dondurdu bizi. Öldürdü bizi Enver.
Salih Bozok’a:
Vatan mutlaka selamet bulacak. Millet mutlaka mesut olacaktır.. Çünkü kendi selametini, kendi saadetini memleketin ve milletin selamet ve saadeti için feda edebilen vatan evlatları çoktur..
-8 Mayıs 1912 / Libya -