“Hiçbir zaman tamamlanmış olmayayım, ne olur.
Hiçbir zaman halimden memnun olmayayım.
Hiçbir zaman kusursuz olmayayım.
Kurtar beni, Tyler, kusursuz ve tamamlanmış olmaktan kurtar. ” Dövüş kulübü, Chuck palahniuk
Rafine okur
Yaratıcı hayatın ana damarı, özü, beyin kökü oyundur, terbiye değil. Oyun yoksa, yaratıcı hayat da yoktur. Uslu olunursa, yaratıcı hayat olmaz. Sessizce oturulursa, yaratıcı hayat olmaz. Sadece ağırbaşlı bir şekilde konuşulur, düşünülür, davranılırsa, çok az yaratıcı özsuyu çıkar. Kadınların garip olanı aşağılamasını; yeni ve olağandışı olandan kuşku duymasını; ateşli,coşkulu, yenilikçi olandan kaçınmasını; kişisel olanı kişisellikten arındırmasını yüreklendiren herhangi bir grup, toplum, kurum yada örgüt, bir ölü kadınlar kültürü istemektedir.”
Breuer'le yaptığım değerli bir konuşamadan biliyorum ki hastalık semptomu olduğu düşünülen olguların çözülmesiyle hastalığın ortadan kalkması aynı anda oluyor.
Rüyada daha iyi ya da daha erdemli olmayız. Başkalarına acımak nedir bilmeyen, hırsızlık ve cinayet gibi en ağır suçlar karşısında lakayt kalan ve pişman olmayan vicdanımız adeta bir suskunluğa bürünüyor.
Rüya, bedensel ve ruhsal acılar içinde kıvranan insana gerçek yaşamın veremediği sağlık ve mutluluğu verir. Demek ki akıl hastalarına da mutluluk, yücelik ve zenginliğe dair parlak imgeler görünür. Delilik, kişinin kendini zengin zannetmesi ya da arzularının gerçekleştiğini düşünmesi şeklinde ortaya çıkabilir, ki gerçek hayatta bunlardan mahrum olmak da aslında deliliğe bir temel oluşturabilir. Çocuğunu kaybeden bir anne, anne olmanın mutluluğuyla çıldırabilir, servetini kaybedenler kendini çok zengin zannedebilir, aldatılan bir kadın çok sevildiğini düşünebilir.
daha az
"Ölmek nasıl bir ansa yaşamak da bir an. Gözlerini kapar ve bütün gereksiz korkuların çözünüp gitmesine izin verirsin. Sonra korkudan muaf olan bu yeni varoluş halinde kendine sorarsın: Ben kimim? Şüpheler olmadan yaşayabilseydim neler yapardım? Haksızlığa uğrama korkusu olmadan yaşayabilseydim? Acıdan korkmadan sevebilseydim? Yarın o tadı nasıl özleyeceğimi düşünmeden bugünün tadını çıkarabilseydim? Zamanın geçişinden ve sevdiklerimi benden çalabileceğinden korkmamış olsaydım? Evet. Ne yapardım? Kimleri umursardım? Ne için savaşırdım? Hangi yollardan yürürdüm? Nelerden haz alırdım? İçimdeki gizemleri nasıl çözerdim? Kısacası nasıl yaşardım?"