Bu adil bir savaş değil. Bir makineye karşı gelinmez. İnsana karşı koyulabilir. Fakat bu bir makine, bir kasap makinesi, vicdanı ve aklı olmayan ruhsuz bir alet. Ona karşı koyulmaz.
Ruhsuz bir eğitim anlayışı benimsemiş öğretmenler yüzünden çocuklar, okula ayakkabılarında Rüzgar tabanlıklar varmış gibi değil de bir cenaze törenine icabet ediyormuşçasına giderler.
“Küçük kızımın avuçlarını kanattı,” dedi ruhsuz bir sesle. İrkildim. “Dizlerini de.” Derin bir nefes aldığında, göğsü havalandı ve beni de havaya taşıdı. “Ruhuna da.”
"... Hayal kelimesini duyduğum da hala kalbim pır pır ediyor. Bir hayale sahip olmadan yaşanan yaşam... Gözyaşları olmadan yaşanan yaşam kadar ruhsuz olurdu. Gerçi Hermann Hesse'nin yazdığı Demian adlı kitapta şöyle diyor: Sonsuza dek süren hiçbir hayal yoktur. Herhangi bir hayalin yerini yeni bir hayal alır. O yüzden hiçbir hayale saplantı yapılmamalıdır."
İstanbul hayattır, İstanbul sevgilisi bir şair haklı:İstanbul, görmüş geçirmiş bir kadın gibi, davetkâr, işveli, size el eder uzaktan sürekli. Ancak bu davette bir acı gerçek gizlidir. İstanbul sizi yok edebilir. Dalga dalga saçlarıyla, kıyılarda kıvrılan etekleriyle, inip kalkan göğsüyle sizi çağırdığında kalkıp gidersiniz yanına, onun bedenine sahip olabilirsiniz, ama ruhunuzu elinden alabilir ve siz ruhsuz bir beden olabilirsiniz bu şehirde istemeden. Altın a hucüm edenler, mutlaka bir bedel öderler.
Tanzimat, Doğu meselesinin iktisadi devresinde, Avrupa'nın Osmanlı Devleti aleyhine kullandığı en öldürücü silah olmuştur: Sırf sermaye ile ve bu devrede sermayenin iki itaatkâr hizmetçisi mahiyetinde olan kültür ve siyaset ile, evvelleri harp ve siyasetle nail olduğundan daha çok kazanmıştır. Haçlıların bu bilmem kaçıncı seferinde İslam ehli üzerine havale ettiği bu yeni olacaktı zehirli silah, yani sermaye, yalnız siyasi bağımsızlığı, milli hâkimiyeti değil, yalnız dini ve milliyeti değil, geçim vasıtalarını kökünden kesiyor ve bu suretle Müslümanların hayatına, varlığına taarruz ediyordu. Tam başarı halinde, Doğu'nun ahalisi Avrupalıların kul ve kölesi olacaktı; Avrupa, Doğu'yu, İslami Doğu'yu ruhsuz bir ceset haline getirecek, istediği gibi kullanacaktı. Bağımsız geçim vasıtaları olmayan insanlar, rızklarını dağıtan kimselerin her türlü emel ve fikirlerine boyun eğmeye, tam itaatle itaat etmeye mecburdurlar. Aç insanlar yumuşak hamur gibi istenilen şekil ve kıyafete sokulabilir… Doğu meselesinin iktisadi safhasında, Avrupa Doğu'yu, tam canını alacak noktadan, midesinden yakalamıştı. Eğer başarılı olsaydı, artık Doğu meselesi tamamen ve katiyen halledilmiş olacaktı…
Ancak hayal kelimesini duyduğumda bile kalbim hala pır pır ediyor. Bir hayale sahip olmadan yaşanan yaşam... Gözyaşları olmadan yaşanan yaşam kadar ruhsuz olurdu. Gerçi Hermann Hesse'nin yazdığı Demian adlı kitapta şöyle diyor: Sonsuza dek süren hiçbir hayal yoktur. Herhangi bir hayalin yerini yeni bir hayal alır. O yüzden hiçbir hayale saplantı yapılmamalıdır.