" Hiçbir zaman bir Beyaz Atlı Prens olduğumu iddia etmedim ve aşkım da peri masalı tarzında bir aşk değil. Ben boktan bir ahlak anlayışı olan, boktan bir insanım. Sana ay ışığının altında şiirler yazıp serenat yapamam. Ama sen gözlerimin gördüğü tek kadınsın. Düşmanların benim de düşmanımdır, dostların benim de dostumdur ve Eğer istersen, senin için dünyayı yakıp kül ederim."
Karşısındakini ve kendini bilen hiçbiri savaşta tehlikeye düşmez; karşısındakini bilmeyen, kendini bilen bir kazanır, bir kaybeder; karşısındakini de, kendini de bilmeyen her savaşta mutlaka tehlikeye düşer...
“Hızın rüzgar gibi, yavaşlığın orman gibi olmalı. Ateş gibi saldırıp yağmalamalı, dağ gibi kıpırdamaz olmalı. Karanlıklar gibi bilinmez, hareketin yıldırımlar, şimşekler gibi olmalı.„
“Bunu öğren, kafana iyice sok, kızım,”dedi Nana. “ Pusulanın hep kuzeyi gösteren ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da daima, mutlaka bir kadını gösterir. Her zaman. Bunu hiç unutma, Meryem.”
o zaman , kibritimi bir daha yakmadan gerisin geriye şehrin ışıklarına dönerken, felaket anlamında ölümü karşılamanın en mutlu yolunun bu olduğunu düşünerek uzak bir sevgiliye acıyla sesleneceğim: canım, güzelim, kederlim, felaketler zamanı gelip çattı, gel bana, nerede olursan ol gel, ister sigara dumanıyla dolu bir yazıhane, ister çamaşır kokan bir evin soğanlı mutfağında, ister dağınık mavi yatak odasında, nerede olursan ol, vakit tamam , gel bana; yaklaşan korkunç felaket unutmak için perdeleri çekili yarı karanlık bir odanın sessizliğinde bütün gücümüzle birbirimize sarılarak ölümü beklemenin zamanı geldi artık.
yazılmış ve yayımlanmış her kitap insanın hayatını az çok değiştirir. düşünce ve duygularınızdaki karmaşayı düzene sokmak için yazdığınızı düşünürsünüz ama her kitap görünenin altında bir derinlikte yol almak demektir ve içinizde bastırılıp kalmış her şeyi acımasızca yüze vurur.
Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.
Su olsan kimse içmez,
Yol olsan kimse geçmez,
Elin adamı ne anlar senden?
Çıkarsın bir dağ başına,
Bir ağaç bulursun tellersin
Pullarsın gelin eylersin.
Bir de bulutları görürsün,
Bir de bulutları görürsün,
Bir de bulutları görürsün.
Köpürmüş gelen bulutları.
Başka ne gelir elden?
Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde
Şu dünyanın ıssızlığı.
Tanrı kimsenin başına vermesin
böyle bir yalnızlığı!
Yağmur yağıyor Ömür hanım…
Gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına…
Ve ben sonsuz bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gidiyorum. Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından?
Şükrü Erbaş