Beni uzun zamandır bu kadar etkileyen bir şiir kitabı olmadı. Kitaptaki şiirler o kadar derin ve duygu yüklü ki, üzüldüğümde bile gözyaşımı kolay kolay göstermeyen ben bazı dizelerde kendimi gözleri dolmuş halde buldum. Bunu yapmak kolay bir şey değil ve ustalık gerektirir.
Kitabın yazarından bahsetmek istiyorum ilk. Kendisi -
Peyami Safa denilince birçoğumuzun aklına ortaokul ve lise yıllarında okuduğumuz “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” gelir. Bir de dizi filmi çevrilen “Fatih Harbiye” adlı romanı. Onun “Matmazel Noraliya'nın Koltuğu" ve “
Yalnızız” gibi dünya klasikleri arasında yer alabilecek eserleri ise maalesef daha az tanınıyor. Ben onun adının, bu eserlerindeki
''İyiyi kötüden ayırmak külfetini okuyucuya bıraktığım için özür dilerim.'' Bakın bu inceliktir, naifliktir, temizliktir, bir şairin / yazarın ruhunun yansımasıdır.
3 kısım ve 13 öyküden oluşan kitap, Sabahattin Ali'nin bu önsözüyle başlar. ''Zor olan insan olmak değil kii, mesele insan kalabilmekte'' demiştir Sabahattin Ali'nin eserlerini
Karamsarlığı, yalnızlığı, varoluş sancıları, umutsuzluğu, yaşadığı topluma yabancılaşması, yahudi oluşu ve şanssızlığı ile Franz Kafka…
Üç kız kardeşini nazi kamplarında kaybeden, aşktan yana şansız olan ve üç defa nişanlanan, anksiyete bozukluğu ile mücadele eden, babasının baskısı ile büyüyen, eğitimini bile bu yönde değiştiren, gündüz boş
İncinme değil bu
Öfke değil
Ah! değil.
Ötesi... çok ötesi.
Tam bir yürek çöküntüsü
Ruhun taşa dönmesi
Aklın büyük yalnızlığı.
İnsana olan inancını yitirme!
Güzel kıraatli imamların ardında kılınan cuma namazlarında kalbe düşen nedamet cemresini tanıyanlar vardı orada. Bir de ahşap camilerde kılınan yatsı namazına müteakip okunan Amenerrasulü inşirahını yüreğe neşredenler. Sabah ezanları bana hep ölümü hatırlatır mesela. Nedamet, inşirah ve ölüm. Mütmain bir ölüm. Bir Cuma vakti kopacak kıyamet. Ruhun