Seri beşte bitti
Kitap bence çok iyiydi ben çok beğendim özellikle kızımızı ya harikaydı gerçekten işte böyle olmalı dedim gördü sevdi aldı hahaha aynı öyle davranırdim sanırım. Sayfaları severek isteyerek okudum çok hoştu özellikle yan karekterler bile merak uyandırıcı ve cezbediciydi bana göre. Şimdi sopi olduğu için yazmayım yan karekterleri
Julian kendini herseyden soyutlayan yanlız kovboy kızın sesini duyduğu an renkleri hissetti ya ben bile hissettim ya
Sonrası rüya gibiydi diğer kitaplar gibi aman özgürlük aman yok istemem abartı değildi dozunda hostu kendince özgürdu kızımız
Neyse karanlığın yine aşk tutkuyla buluşmasını sevdim şimdi sıra son kitapta çıkmış olan tabiksi
Kara CazibeChristine Feehan · Epsilon Yayınları · 201372 okunma
Gece saat on ikiyi on geçiyor.
Taksim’de saatin altında tramvayı bekliyorum.
Öyle olmasa, bu kadar ince eleyip sık dokumaya lüzum görmez;
vakit gece yarısını geçmişti, derdim.
Epey oluyor. Baharın bu soğuk günlerinde, şu devam eden kıştan
bir buz gibi gece, hatırıma geliyor. O zamanlar daha Camlı Köşk’ün camları ve hanende ilânlarının
Gökkuşağının saltanatında yeri olmasa da kuşku yok, siyah renklerin en asilidir. Hal böyleyken bir karadelik gibi bütün renkleri yuttuğundan olsa gerek renk bile sayılmaz. Bütün renklerin yokluğudur siyah, hiçbir renge benzemez bu yüzden, hiçbirinin türevi, melezi değildir. Kendisini bile farklı bir tonda tekrarlayamaz, kimliğinden bir nebze kaybettiğinde siyah olmaktan çıkar. Ya kurşuni ya gri kalır geriye. Üstelik üzerinden geçtiği ya da bulaştığı tüm renkleri hükümsüzleştirebilecek kadar da baskındır. Usta ressamların elinde güçlü bir lekeyken acemi ressamların sınandığı korkulu rüya, hayırsız bir tabir lügatçesine dönüşen o, sadece kendisidir.
Yine kediler! Bir solukta okumak istesem de bitmesin istediğim beş kat/hayat. Kahverengi,yeşil...renkleri sırasıyla hatırlayamıyorum? . Fazla merak yavru kediyi öldürür derler..
“Ben Gönen’de doğdum.
Yirmi yıldır görmediğim bu kasaba, düşümde artık bir serap gibiydi.
Birçok yeri unutulan, eski, uzak bir rüya gibi oldu.
O zaman genç bir yüzbaşı olan babamla her zaman önünden
geçtiğimiz Çarşı Camii’ni, karşısındaki küçük, harap şadırvanı,
içinde binlerce kereste tomruğu yüzen nehirciği, bazen yıkanmaya