"Yaşamak acı çekmektir, ... ve acıdan korkarak yaşamak da yaşamayı reddetmektir." Her ağızdan ayrı bir acı hikayesi duyduğumuza göre yaşamak acı çekmek demek ki. Çok gülen, eğlenen insanların bile aslında gülümsemelerinin arkasına sakladığı bir acısı olduğuna inananlardanım.
Auster bu son kitabında okuyucularına resmen veda etmiş. Kendi hayatından izler taşıyan bu vedada hayalet uzuv sendromunu bir insanın kaybı ile yaşayan ana karakter geçmişe yolculuklarla çekirdek aile bireylerinin hem karakterlerine hem yaşamlarına uzanıyor.
Belli bir yaş üstündeki insanların çok daha etkileneceği bir konuyla okuyucuyu felsefe, rüyalar, paralel yaşamlar, yazın dünyası, yayıncılık, anı, hatırlama, ölüm, kaza, aşk, otomobil, yeni bir insanı hayatına dahil edebilmek gibi birbirinden uzak kavramlar arasında dolandırıyor.
Eşine bağlılığı, onu unutamaması çok çok etkileyici ama hayatın devam eden akışında geçmişe takılıp kalmak ne kadar doğru?
Hatırlamak kavramı, neleri hatırlayıp neleri unuttuğumuzun sorgulanması ilgi çekiciydi. Aynı olayı farklı yönleriyle hatırladığım kişiler çok, saçma sapan şeyleri hatırlayıp hatırlanması gerekeni unuttuğum da çok... İste kitap da hem unutmanın hem hatırlamanın hem de sadakatin kitabı olmuş. Yazarın kitabın yayınlanmasından kısa bir süre sonra ölümü de kitap sonundaki "S.T. Baumgartner destanın son bölümü başlıyor." son sözüne uygun düşmüş.