Hayal mi gerçek?
Gerçek mi hayal?
İkisi de mi gerçek?
İkisi de mi hayal? . . .
Hem gerçeği hem hayali muallakta bırakan bir obsesif şüphenin romanı:
Puslu Kıtalar Atlası
Eflâtunî bir girdap içinde büyük daireler çize çize derinlere doğru efsunlanmış ve yarı-anestezik bir halde duhul ederken birden son sayfaya gelmemle birlikte geceyarısının bir kör
-Gece!
+Uyumadın mı sen?
-Bir veda yaşadım az önce.
+Eee?
-Artık rahat uyuyabilirim.
+O nasıl oluyor?
-Benim Ruhum isyankar. Firar ediyor. Vedalar ona ağır geliyor.
+Desene, acıdan kaçmanın en kolay yolu, rüyalara sarılmak imiş...
Sabaha kadar gözüne tek damla uyku girmemişti. Yediremiyordu kendine; anlamıyormuş ayağına yatmayı. Vurdumduymazlar tarafından aptal yerine koyulmayı. Boğazında kelimeler düğüm düğümdü. Haykırmak istiyordu gözlerinin içine baka baka bütün gerçekleri. Ama yeminliydi. Suskun olacaktı. Sesine hasret bırakacaktı. Gerçi o da işlerine geliyordu da, ama olsundu. Bazen alıp başını gidesi olurdu. Kimselerin bulamayacağı yerlere. Mumla arasalar ulaşamayackları yere. Sonra düşünüyordu kendi kendine. "Zaten kimin umrundayım ki..Ha ben varım, ha yokum. Varlığımla ne anlam kazandırabildim ki, yokluğumu da anlasınlar?" Ve kiprikleri daha fazla kaldıramadı acısının yükünü. Limanı olan rüyalara geçiş yaptı yeniden...
"Başlangıçta doğanın tehditlerine, tehlikelerine karşı bir savunma silahı olan zekâ, yirmi veya otuz asırdan beri, kendi hesabına iki yönde, akıl ve hayal gücü yönlerinde, keyfince, çılgıncasına çalışmaya başladı. Bütün efsaneler, metafizik, sanat, politik ve sosyal ham hayaller bu serbest zihni faaliyetin çifte oyunundan çıkmıştır; insana
Bulamadımki doğru yolu
Sensiz bedenim yoruldu
Sorularım vardı, cevap alamadan veda oldu
Bela oldu, rüyalara daldım, göremedim seni
İzledim izini, düştüm yerlere, yerde buldum kendimi
Karardı buralar, sensiz hiçbir yer çekilmiyor
Aradım oraları, bulunca kalbim yine hep ağlıyor
Soğudu sensiz günlerim, ve kimse güneşim olmuyor
Topraklara muhtaç, sana gel nolur yağmur ol
Bükülmüş gıdanın derdine, nedense kimse sormuyor
Yürüdüğüm yolların tadı yok, sürgünüm, sana çarem ol
Dört yanım hüzünle doldu, görenler mutlu sanıyor
Gözlerine hasret kaldım, ve gönlüm bir umut arıyor