Ve Kudüs şehri. Gökte yapılıp yere índirilen şehir. Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri. Yeşile dönmüş türbelerin demiri Zamanın rüzgâr gibi esen zehriyle Ve yatırlar patır patır kaçıyor geceleri Boşaltıyorlar işgal edilmiş bir şehri boşaltır gibi Kaçıyorlar Lût şehrinden kaçar gibi
Evlerimizdeki sinekler kışın nereye gidiyorlar?
Sineklerin her türü kışın ortadan kaybolur. Havaların ısınmasıyla birlikte de aniden ortaya çıkıverirler. Yazın karasinekler gece gündüz evlerimizin baş köşesinde dolanırlarken sivrisinekler gündüzleri ortada görünmezler. Acaba mesai saatlerinin dışında ne yaparlar? Sinekler, böcekler uyurlar
Kimi fikirlerin aklımı çeldiğini itiraf etmeliyim ama bir okur zaten var olan bir yolda ilerleyen bir yolcudur. Ve bu yol sonsuzdur. Ağaç kaleme alınmıştır çoktan; taşı ve dalı kıpırdatan rüzgâr, bu dala duyulan özlem ve gölgelerini yasladıkları sevda... Normalde yabancısı olacağım bir zaman dilimi olan günde birkaç saati bu yolda geçirmekten daha büyük bir mutluluk bilmiyorum. Bir ömür yetmez bu yolda yürümeye. Borges’in bir cümlesinin yarısını çalayım: Kütüphane zamana açılan bir kapıdır.
Bir çöl kaç kum saati eder
içimde
Gitgide azalarak artan kuraklık
eskiyip unutulmuş bir tabir gibi hâlâ yerli yerinde
Bu uzun yolda esvabımı havalandıran tek rüzgâr
yok işte - o yüzden kırdım asamı omurgamı iyiliklerle
Sevdiğin birini, uyumuş mu uyanık mı diye değil de, uyumuş mu ölmüş mü diye kontrol etmenin tarifi yoktur. Hasta eşinin nefesini, cılız bir rüzgar gibi hissettiğinde tarif edemediği bir mutlulukla yaşamına geri döndü.
DÜLGER BALIĞININ ÖLÜMÜ
Hepsinin gözleri güzeldir. Hepsinin canlıyken pulları kadın elbiselerine, kadın kulaklarına, kadın göğüslerine takılmağa değer. Nedir o elmaslar, yakutlar, akikler, zümrütler, şunlar bunlar?..
Mümkün olsaydı da balolara canlı balık sırtlarının yanar döner renkleriyle gidebilselerdi bayanlar; balıkçılar milyon, balıklar
BEYAZ LÂLE
Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Dağları uyutur koynunda kavgalara gidince; sonra aşk olur, kadın olur bana gelince ki aşkın saati, gömleği, takvimi yoktur; uçarı bir rüzgâr gibidir. Ansızın ne yana dönse yüzümü o ufka çeviririm. Sonrasını... Sonrasını ben bilirim...