Bir çöl kaç kum saati eder
içimde
Gitgide azalarak artan kuraklık
eskiyip unutulmuş bir tabir gibi hâlâ yerli yerinde
Bu uzun yolda esvabımı havalandıran tek rüzgâr
yok işte - o yüzden kırdım asamı omurgamı iyiliklerle
Sevdiğin birini, uyumuş mu uyanık mı diye değil de, uyumuş mu ölmüş mü diye kontrol etmenin tarifi yoktur. Hasta eşinin nefesini, cılız bir rüzgar gibi hissettiğinde tarif edemediği bir mutlulukla yaşamına geri döndü.
DÜLGER BALIĞININ ÖLÜMÜ
Hepsinin gözleri güzeldir. Hepsinin canlıyken pulları kadın elbiselerine, kadın kulaklarına, kadın göğüslerine takılmağa değer. Nedir o elmaslar, yakutlar, akikler, zümrütler, şunlar bunlar?..
Mümkün olsaydı da balolara canlı balık sırtlarının yanar döner renkleriyle gidebilselerdi bayanlar; balıkçılar milyon, balıklar
BEYAZ LÂLE
Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Dağları uyutur koynunda kavgalara gidince; sonra aşk olur, kadın olur bana gelince ki aşkın saati, gömleği, takvimi yoktur; uçarı bir rüzgâr gibidir. Ansızın ne yana dönse yüzümü o ufka çeviririm. Sonrasını... Sonrasını ben bilirim...
"bir gün gelecek bu gün de
bir anı olacak nasılsa
oturduğumuz bu masa
bu kum saati, bu rüzgar, bu eski
komodin
bu kırık
sandalye
bu kelepir yürek
bu aşk
nasılsa.."