Demek ki insan, şiddetli rüzgâra karşı duramıyordu. Bazen bu rüzgâr içsel de olabiliyordu, aşk gibi.
Kent elinden geldiği kadar bu kirli ayak kalabalıklarını uzun elektrik lağımlarının içine gizliyordu. Yeryüzüne ancak Pazar günü yeniden çıkabileceklerdi. O zaman da, onlar dışarıda olduklarında, en iyisi hiç ortalıkta görünmemeli. Tek bir Pazar günü bile onların nasıl eğlendiklerini seyretmeniz, sizde ömür boyu dalga geçme arzusunu yok etmeye yeter de artar bile. Hâlâ kol gezen savaşlardan, ölü doğan devrimlerden, iflas eden ticarethanelerden, yarısı yanmış, yeterince kavrulmamış köylerden artakalan kokular, burçların yakınında, metronun çevresine yer etmiş, fırsat kollayarak fokurduyor. Bölgenin çaputçuları yıllardır her mevsim aynı nemli küçük yığınları hendeklerin içinde rüzgâra karşı yakarlar. Afyonlu şarap ve yorgunluktan sersemlemiş bu paçavracılar aslında birer barbar bozuntusu. Gidip yandaki Dispanser’de öksürmeyi yeğliyorlar, tramvayları sur diplerine devirip vergi dairesinin üstüne adam gibi işeyeceklerine. Bir daha ne kan dökülür, ne de sorun çıkar. Yeniden savaş vakti geldiğinde, bir sonraki sefer, bunlar belli ki yine lağım faresi derisi, kokain ve dalgalı sacdan üretilmiş maskeler satarak köşeyi dönecekler. Bense, sur diplerini ve hep oraya dikilen, boş gözlerle etrafına bakınan, kolu koca bir pamuğa sarılı, iş kazası geçirmiş, ne düşünmesi gerektiğini ve ne yapacağını şaşırmış ve de kafayı çekerek vicdanını dolduracak kadar parası olmayan o işçiyi çok rahat görebildiğim küçük bir apartman katı bulmuştum kendime, mesleki icraatlarım için.
Reklam
Selâhaddîn Eyyübî'nin yükselişi sırasında Avrupa'ya, Orta Asya'dan gelen bir topluluğun başındaki Prester John adında güçlü bir Hıristiyan kralın Batı Asya'yı istila ettiği ve Müslüman ordularına öldürücü bir darbe vurduğu şeklinde bir haber ulaştı. Papa III. Alexander bu papaz-kralla faydalı bir ittifak kurup onun, Asya'daki Hıristiyan hakimiyetini destekleyebileceği umuduna kapıldı. Bu sebeple Papa, Müslümanlara karşı yardımını temin üzere özel tabibi Philip'i bu gizemli hükümdara gönderdi. Seyyahımız Benjamin, Prester John'la ilgili konularda bilgi veren ortaçağın nadir müelliflerindendir. Bunlar Oğuzlar veya Küffaru't Türk adı verilen, Tataristan steplerinden akıp gelen vahşi, yassı burunlu Moğol kalabalıklarından başkaları değildir. Benjamin bunlar hakkında: "Küffaru't-Türk rüzgara tapan, kırlarda yaşayan, ekmek yemeyen ve şarap içmeyen, hayatlarını çiğ, pişmemiş et yiyerek devam ettiren bir halktır. Onların burunları yoktur. Burun yerine nefeslerini iki küçük delikten almaktadır. Temiz murdar ayırımı yapmadan her çeşit hayvan etini yerler."
ve tek şartı ters dönen bir şemsiyeyi düzeltmenin zor da olsa yürümektir rüzgâra karşı
Hikâye-i Müntahabe
"Bir yolda geniş adımlarla yürürken, hayal alemine dalmaktan; denizin kenarında, dağların eteğinde gönle ferahlık veren bir rüzgara karşı, ışık içinde yürümekten; yürürken düşünmekten daha tatlı ne vardır?
Sayfa 3 - cenap şahabettin, haziranın yirminci günü, iş bankası kültür yayınlarıKitabı okuyor
" Gerçek kazananlar rüzgarı arkasına alanlar değil rüzgara karşı yürüyenlerdir "
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.