“Şöyle durup şeylere baksan... baksan diyorum, düşünmek, eleştirmek değil... dünya kesinkes çıldırmış gibi gözükecektir. Ve gerçekten de çıldırmış! Nasıl ki savaş ya da devrim dönemlerinde çıldırmışsa, normal ve barışçı dönemlerde de öylesine çıldırmış. Kötülükler, çılgınca kötülükler, çareleri de yine çılgınca. Çünkü tümümüz it gibi kudurmuşuz. Kaçıyor, kaçıyoruz. Ne'den? Bilmiyoruz. Milyonlarca önemsiz şeyden. Bir bozgun bu, panik. Ve geri çekilecek yer yok; tabii eğer kaskatı duruşan o başka. Eğer böyle davranabiliyor ve dengeni yitirmiyorsan, ve keşmekeş içinde sürüklenip gitmiyorsan, ayakta kalabilirsin... ve hareket edebilirsin.”
"Paedyn, saatlerce konuşmanı dinleyebilirim fakat illa ki meyvelerden bahsedeceksen en azından ikimizin de sevdiği bir meyve seç."
"Gayet makul. Portakallara ne dersin?"
Yüzünü buruşturdu. "Posalı meyveleri sevmiyorum."
"Peki. Muz?"
"Dokusundan hoşlanmıyorum."
"Senin sevdiğin bir meyve var mı?Tanıdığım en mızmız prens sensin."
"Tanıdığın iki prensten biriyim ve inan bana, Kitt'in de benden aşağı kalır yanı yoktur."
"Hâlâ tiksinti verici bulmadığın bir meyve ismi vermeni bekliyorum."
"Çilek."
"Çileğe bayılırım."
"Ben de çileği tiksinti verici bulmam."
"Güzel."
"Güzel."