Derler ki:
"Dünyada sevdasız yaşanmamış
"Bir kalp gösterir misin bu ateşte yanmamış?"
"Aşk öyle bir şeydir ki kimini sevindirir,"
"Okşar, bahtiyar eder, gözyaşını dindirir..."
"Tabiatı tıpkı talih gibidir, yâr olmaz kimine de"
"En samimi ateşle çırpınan bir sinede"
"Kıyametler koparır, fırtınalar yaratır,"
"Bazan bir demet güldür, bazan kanlı bir satır."
"Lâkin sevişmiyerek geçen ömür hederdir;"
"Dünyada âşık olmak herkese mukadderdir…"
Seneler sürer her günüm,
Yalnız gitmekten yorgunum;
Zannetme sana dargınım,
Ben gene sana vurgunum.
Başkalarına gülsem de,
Senden uzak kalsam da,
Sevmediğini bilsem de
Ben gene sana vurgunum.
Gönlüm seninkine yârdı,
Aynı şeyleri duyardı;
Ayaklarımız uyardı…
Ben gene sana vurgunum.
Şirkette olsun, evde olsun, kendisine ruhen tamamen yabancı insanların onu adamdan saymamalarını hoş görmekle kalmıyor, bunda adeta bir nevi isabet de buluyordu. Gerçi etrafları tarafından anlaşılmayan, haklarında daima yanlış hükümler verilen insanların zamanla bu yalnızlıklarından bir gurur ve acı bir zevk duymaya başladıklarını biliyordum, fakat hiçbir zaman etrafın bu hareketini haklı bulacaklarını tasavvur edemiyordum.
Şimdi konuşmuyorum, seneler sonra da konuşmayacağım. Hiçbir zaman karşılarına geçip intikam almayacağım. Düştüklerinde iyi olmuş bile demeyeceğim. Benim kelimelerim sesimden çıkıp kimseye çarpmayacak. Keşke bunun anlamını biraz olsun bilseydiniz.
Siz şehirde yaşayanlar ve köyde yaşayanlar, siz, birisine itaat eden ve birisine emredenler; siz, birisinden korkan ve birisini tehdit edenler… Siz sevemezsiniz. Sevmeyi yalnız bizler biliriz…
Yusuf,
"Dört elle sarıldığımız birçok kıymetlilerin; uğruna, sahici bir insan gibi kalbimiz ve kafamızla yaşamayı feda ettiğimiz binlerce sözde mühim şeylerin ne kadar kolay fırlatıp atılabiliceğini bana öğreten Yusuf! Benden sana selam olsun."
Zannediyorsunuz ki hepimiz birer makineyiz ve evvelden kurulduğumuz gibi işleriz. Bir yerde bir bozukluk oldu mu, derhal orayı söküp atmak lazım. En kuvvetli insanın bile bazen ne kadar zayıf anları, istediğinin tam aksini yapmaya mecbur olduğu dakikaları bulunduğunu nasıl inkar edebiliriz. Böyle hadiseler hiç kimseye olduğundan daha fena yahut daha iyi yapamaz.
"Dünyada sizden, yani bütün erkeklerden niçin bu kadar çok nefret ediyorum biliyor musunuz? Sırf böyle en tabii haklarıymış gibi insandan birçok şeyler istedikleri için... Beni yanlış anlamayın, bu taleplerin muhakkak söz haline gelmesi şart değil... Erkeklerin öyle bir bakışları, öyle bir gülüşleri, ellerini kaldırışları, hülasa kadınlara öyle bir muamele edişleri var ki... Kendilerine ne kadar fazla ve ne kadar aptalca güvendiklerini fark etmemek için kör olmak lazım. Herhangi bir şekilde talepleri reddedildiği zaman düştükleri şaşkınlığı görmek, küstahça gururlarını anlamak için kâfidir. Kendilerini daima bir avcı, bizi zavallı birer av olarak düşünmekten asla vazgeçmiyorlar. Bizim vazifemiz sadece tabi olmak, itaat etmek, istenilen şeyleri vermek... Biz isteyemeyiz, kendiliğimizden bir şey vermeyiz... Ben bu ahmakça ve küstahça erkek gururundan tiksiniyorum. Anlıyor musunuz? Sizinle, bunun için dost olabileceğimizi zannediyorum. Çünkü halinizde o manasız kendine güvenme yok... Fakat bilmem... Ne kuzuların ağzından vahşi kurt dişlerinin sırıttığını gördüm..."