İnsanlar genelde deniz gibidir, daha büyük bir şeyin sabit, silinemez bir parçası. Ama ben daha çok kıyıya vurup geri çekilen ve ardında hiçbir iz bırakmayan bir dalga gibiyim.
Üstadımız Said Nursî için "Bir padişah ve bir şah gibi yaşamakta ve gelen yardımlarla geçinmektedir" diye o vicdansızlar apaçık bir iftirada bulunmuşlardır. Said Nursî, hayatında kimsenin minneti altında kalmayan, beş bin lira hediyeye beş para değer vermeden red ve iade eden ve hattâ çocukluğunda amcasının çorbasını dahi içmemiş olan ve
Bilinç üzerine kontrol kurumsallaştırılamaz. Bir sosyal kural ve normun parçası olduğu anda orijinal etkisini kaybeder. Ne yazık ki rutinleşme çok hızlı biçimde gerçekleşir. Freud'un egoyu baskılayıcılarından özgürleştirme arayışı, sabit bir ideoloji ve katı biçimde düzenlenmiş bir meslek hâline geldiğinde o hâlâ yaşıyordu. Marx daha da talihsizdi; bilinci ekonomik sömürünün tiranlığından özgürleştirme girişimleri kısa sürede zavallı kurucunun zihnini ürkütecek bir baskı sistemine dönüştü. Ve diğer birçokları gibi Dostoyevski'nin de gözlemlediği üzere; İsa Orta Çağ'da özgürlük mesajını anlatmak için geri dönseydi, gücünü onun adından alan kilise liderleri tarafından tekrar ve tekrar çarmıha gerilirdi.
Kitap okurken unutulmaması gereken şey şudur: Kitap, sabit bir materyaldir. Değişken olan sizsiniz. Dolayısıyla sadece "Hangi kitabi seçeyim?" sorusu üzerine düşünmek hatalı olacaktır. "Ben bu kitabin karşısına hangi halde çıktım?" sorusu çok daha önemlidir.