Başka hiçbir kadının rengini, sesini, yakınlığını, hararetini, gülüş, konuşma ve susuşunu beğenemeyecek kadar ona alışmıştı.
Onun vücudunun hararetine, onun teninin kokusuna, onun odasının hususiyetlerine, onun esvaplarına, onun rujunun rengine, onun saçlarının dalgalanışına, kendisine kahvesini uzatırken, parmaklarının tuttuğu şekle alışmıştı.
Celile, onun için artık kendisinden ayrılmasına imkân olmayan bir varlık oluvermişti.