(COK UZUN VE KİTAPTA HERBİR SÖZÜN DÜŞÜNÜLESİ EN NAİF BÖLÜMÜ) “ Momo, şimdi o büyük salonun içindeydi. Burası en büyük kiliseden daha görkemli, en büyük istasyonların salonlarından bile daha genişti. Güçlü sütunların üzerinde yükselen tavan neredeyse görünmüyordu. Etrafta hiç pencere yoktu. Kocaman salonu aydınlatan altın renkli ışık çevrede
Sıkıldım senden. Biraz bencillikten zarar gelmezmiş. Sadece kendinden bahsediyor ve kendi sesinin yankısını dinliyorsun. Yalnızca bu yankıyı duyduğun zaman memnun oluyorsun. O saçma sapan ııı'lar, uuu'lar, ooo'lar. Şu an ne düşündüğünü biliyorum. Sana hırsızı anlatmadan önce yüzündeki ifadeyi gördüm. Ama bu gece gerçekten bir hırsızla tanıştım. Gerçek hırsız. Çok ilginç şeyler anlattı. Senin görmezden geldiğin kocaman dünya. Öngörülemeyen, vahşi bir dünya. Hiçbir şey anlamıyorsun. Kibirli ve aptalsın. Evet, aptalsın. Oturup da senin hikayelerini dinliyorum. Ben dinliyorum, sen konuşuyorsun. Boş teneke çok ses çıkarır, sağır eder! Yorgunum.
Reklam
... bütün bu dehliz hikayesinin de yalnız benim inandığım gülünç bir uydurma olduğunu düşünüyordum ve her ne olursa olsun, yalnız bir tünel vardı, karanlık ve tenha: benimki, çocukluğumu, gençliğimi, tüm yaşamımı içinde geçirdi­ğim tünel. Bu taş duvarlı saydam pasajların birinde de, bu genç kadını görmüştüm ve benimkine paralel öbür tünelde ilerlediğine safça inanmıştım, oysa, gerçekte, o, geniş dünyaya aitti; tünellerde yaşamayanların sınırsız dünyasına. Belki de, merakla benim garip pencerelerimden birine yaklaşmıştı ve benim çare bulunmaz yalnızlığımın görünümünü aralıktan görmüştü, ya da belki de tablomun dilsiz anlatımı ve gizemiyle kafası bulanmıştı. Böylece, ben dar koridorumda ilerlemeye devam ederken, o dışarda normal yaşamını yaşıyordu; şu dışarda yaşayanların sürdürdükleri ilginç ve saçma olan, içinde, baloların, şenliklerin, bayramların, uçarılıkların bulundu­ğu hareketli yaşam. Bazen, ben pencerelerimden birinin önüne geçtiğimde, _ onun da orda beni beklediği olurdu, suskun ve kaygılı; (neden beni beklerdi? Hem ne diye suskun ve kaygılı?) ama bazen da zamanında gelmediği, ya da bu zavallı mahpus varlığı unuttuğu olurdu ve o zaman, yü­züm cam duvara yapışıp yassılaşmış, onu uzaktan, kaygısız, gülümser ya da dansederken gö­rürdüm, en kötü olanı da, onu hiç bir yerde göremez ve yasak ya da rezil yerlerde hayal ederdim. İşte o zaman, yazgımın, hayal ettiğimden pek çok daha yalnız olduğunu hissederdim.
başkalarını iyi insan olarak düşünmeye çalışmamız kendimizden korkmamızdandır. iyimserliğin temeli korkudur, başka bir şey değil. bizim için belki de bir nimet olan birtakım erdemleri başkasına mal etmekle cömert davrandığımızı düşünürüz. belki daha çok borç alabiliriz diye bankerimizi göklere çıkarırız; kesemizi kurtarmak umuduyla dağ başındaki haydudun iyi yanlarını bulmaya çalışırız. ne söylüyorsam inanarak söylüyorum, iyimserliği hiç sevmem. birinin hayatının mahvolmasına gelince, hiç kimsenin hayatı mahvolmaz, elverir ki gelişmesi önlenmesin. bir yaradılışı bozmak istiyorsan, ona yeni bir biçim vermeye kalk yeter. evlenmeye gelince saçma, saçma bir şey elbette ama, erkekle kadın arasında daha başka daha ilginç bağlar da vardır.
Geri118
187 öğeden 181 ile 187 arasındakiler gösteriliyor.