Geçen gün Ceza Reisi bir kitap verdi. Şöyle karıştırdım. Derin birşey. İsmi Âmak-ı Hayal. Senin anlayacağın hayalin dibi. Orda yazıyor: Bir gün Allah peygamberlerini çağırıp sormuş, saadet nedir? demiş. Her biri kendilerine göre cevap vermişler. Musa: Arzı Mev’uda gitmektir; İsa: Bir yanağını vurana ötekini uzatmaktır; Buda: Hayatta hiçbir arzusu olmamaktır, yollu şeyler söylemiş. Sıra bizim Muhammed’e gelince: “Saadet, hayatı olduğu gibi kabul etmektir…” demiş. Ne doğru söz! Hayatı olduğu gibi kabul etmeli ve ona ne bir şey ilave etmeli, ne de ondan birşey eksiltmeli… Bazı şeyler vardır, canımızı sıkar; “Bu neden böyle? Böyle şeyleri dünyadan kaldırmalı!” deriz. Bazı şeyler de mevcut değildir. İçimizden, bunların olmasını ister, hatta bu uğurda çalışırız. İkisi de saçma ve faydasızdır. İnsan dediğin mahluk hiçbir şeyi değiştiremez. Bunun için, gönlünün rahat olmasını istersen, gördüğün fenalıkların bile bir hikmeti olduğunu düşün ve yeryüzünde olmayan iyilikleri oraya getirmek sevdasına kapılma.. Sonra en muhimi: Kendini halinden şikâyet etmeye alıştırma! Ömrünün sonuna kadar dövünsen bu hayatın cefası tükenmez; kendine etmiş olursun. İçkiye de şimdilik pek heves etme. Bazen insan avunmak için başka çare bulamıyor ama, sen nefsine hâkim ol. Biraz daha yaşlandıktan sonra nasıl olsa başlarsın. Hatta o zaman lazımdır da. Akşamdan akşama iki kadehin zararı yoktur. İnsana dünyayı unutturur. Eh, bu dünya da unutulacak dünya zaten…
Aradan çok zaman geçer bazen. Bir kaç mevsim, bir kaç insan, bir kaç anı, bir kaç acı.. Her şey biter, hesaplar ödenir, defter kapanır. Sonra olmadık bir zamanda, olmadık bir yerde saçma sapan bir karşılaşma olur. Sonra… Sonra bir şey olmaz, olmasın da zaten. Sonra sadece gülümser insan. Acı acı derler ya, öyle… Öyle işte. Zaten bu değil mi yaşamak denen karın ağrısının vasıfsız özeti!
Reklam
Gölün ortasında kanodaydım. Soğuk bir kasım günüydü. Göle açılmadan önce hava açıktı. Ama sonra kapandı ve bir anda yağmaya başladı. Bilirsin, sağanak ve iliklere işleyen bir soğuk. Geri dönmeye karar verdim. Sabah gezintimi mahvettiği için gökyüzüne lanet ediyordum. Derken bir şey fark ettim. Gökyüzüne baktım. Yağmur yağıyordu ve kuşlar hepsi dışarıda kanat çırpıyor ve bir o yana, bir bu yana uçuyorlardı. O zamana dek kuşların yağmurdan etkilenmediklerini hiç fark etmemiştim. Umurlarında bile değildi .Belki yağmur tüylerine değdiğinde biraz kabarıp silkeleniyorlardı. Belki yuvalarına dönüp bulutlar geçene dek beklemeye karar veriyorlardı. Ama bağırıp, lanet edip, karşı çıkıyorlar mıydı? Hayır. Kabulleniyorlardı. Her zaman yaptıkları gibi cıvıldayıp şarkı söylüyorlardı. Ufak bir fırtınanın günlerini, hayatlarını mahvetmesine izin vermiyorlardı. Sana saçma gelebilir, ama o gün göldeyken, bir kuş gibi olmak istediğimi fark ettim. Beni dibe sürükleyen koşullardan fazlasıyla etkilenmeye bir son vermek istedim.
280 syf.
8/10 puan verdi
·
Liked
Güzel bir macera romanı. Gazeteci Murat Davman, Romanya görevinden sonra patronu tarafından tatil ile ödüllendirilir. Hiç bir işe burnunu sokmadan bedava güzel bir tatil yapacaktır. Ve bunun için İsveç'e gider. Ancak daha ilk günden her şey karman çorman olur. Bir arkeoloğa benzediğinden ve saçma sapan konuştuğundan onu çetenin bir üyesi zannederler ve öğrenmemesi gereken bazı şeyleri öğrenir. Sonrasında sırayla İngiltere, Hindistan ve Nepal'de son bulan bir yolculuk başlar. Her şey Nepal kraliyet tacından çalınan Tanrının Gözyaşları isimli zümrütler ile ilgilidir ve Murat her zamanki gibi ölüm tehdidi altındadır. Acaba paçayı kurtarabilecek midir? Keyifle okunan bir roman.
Tanrının Gözyaşları
Tanrının GözyaşlarıÜmit Deniz · K Yayınları · 19748 okunma
Aşk saçma bir şey. Hep öyle olmuştur zaten; daima da öyle olacaktır. Gerçi, tek var olan şey; ama saçma. Kuşlardan gayri hiçbir mahluka göre değil; kuşlara göre. Çünkü kuşlar, yaşamak için, insanlar gibi birtakım aşağılık işlerle uğraşmaya mahkum edilmemişler. Elbise giyen, dünyada oturan, çalışması, para kazanması gereken, havayla, suyla yaşayamayan mahluklar için aşk, fazla güzel bir şey. Konuşan hayvanlar için bu biraz fazla.
Neden herkes terk edilmenin kötü bir şey olduğunu düşünüyor ki? Bu yanlış. Başkaları yüzünden utanmak saçma, sonuçta ihanet eden biz değiliz, karşı taraf. İnsanlar birini önce terk etmeyi güzel bir şey sanıyor... Öne geçip birine ilk olarak ihanet etmek!
Sayfa 245Kitabı okudu
Reklam
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.