Bu yoğun mutluluk nereden gelmiş olabilirdi bana? Çayın ve kekin tadıyla bir bağlantısı olduğunu, ama onu kat kat aştığını, farklı bir niteliği olması gerektiğini seziyordum. Nereden geliyordu? Anlamı neydi? Nerede yakalanabilirdi? İkinci bir yudum alıyorum, ilk yudumdan fazlasını bulamıyorum, üçüncü bir yudumda, ikincide bulduğum kadarı da yok. İçmeye son vermem gerek, iksirin etkisi azalıyor sanki. Aradığım gerçeğin onda değil, bende olduğu belli. İksir onu benim içimde uyandırdı, ama onu tanımıyor, yapabileceği tek şey, benim yorumlayamadığım bu tanıklığı giderek azalan bir şiddette tekrarlayıp durmak; daha sonra, kesin bir açıklama elde etmek üzere, en azından bu tanıklığı tekrar, bozulmamış haliyle emrimde bulmak istiyorum. Fincanı elimden bırakıp dikkatimi zihnime çeviriyorum. Gerçeği bulmak ona düşüyor. Ama nasıl? Zihnin kendini aştığı, her araştırıcı, hem de arayacağı karanlık diyarın tamamı olduğu ve bilgi dağarcığının hiçbir işine yaramayacağı durumlarda hep hissedilen o muazzam belirsizlik. Mesele yalnız aramak da değil, yaratmak. Henüz var olmayan ve sadece kendisinin gerçekleştirebileceği, sonra da ışığıyla aydınlatabileceği bir şeyle karşı karşıya zihnim.
_Küçük kılıbık adam. Korktuğun için bağırıyorsun. _Ben kim oluyorum ki kendi görüşüm olacakmış. reis ne derse o’dur. _Düşüncelerinin yanlış olup olmadığını sormadın kendine hiç? _20 yıllık olayları anımsayacak beynin yok, bu nedenle, iki bin yıl öncesinden aptalca dini sözlerini tekrar söylüyorsun. _Beni ahlaksızlıkla suçlarken doğrudan
Reklam
Sadece kendine sahip olabilirsin, başka hiçbir şeye gerçekten sahip olunamaz. Sen bir yanılsama içinde yaşayabilirsin; bu başka bir şey. Bu eve, bu adama, bu kadına, bu çocuklara sahip olduğun yanılsaması içinde yaşayabilirsin; eninde sonunda bu rüya sona erer. Sadece kendine sahip olabilirsin çünkü o asla gitmez. Varlık sabittir, sonsuzdur; o zaman sınırı olmaksızın senindir. Senden alınabilecek bir şey değildir. Dünyevi bir arayış ile dini bir arayış arasındaki fark işte budur: Din sonsuzu aramak demektir, dünyevi olan geçiciyi arar, Dünya zamanda, din ise zamansızlıkta var olur. Şu açık gerçeği fark et: Gözlerini her kapattığında ve düşüncelerden vazgeçtiğinde zaman da yok olur; gözlerini kapattığında, düşünceler orada değilse zaman ortadan kalkar. Düşünceler orada olduğu sürece zaman da vardır; bir şeyler var olduğu sürece zaman da var olur. Senin etrafında zaman, zamanın okyanusu vardır. Senin içinde sonsuzluk, zamansızlık yer alır. İşte bu yüzden ermiş kişiler bir kere zamanı aşarsan, onun ötesine geçersen kendine erişmiş, eve gelmiş olursun der.
Sayfa 141 - Ganj yayıneviKitabı okudu
Tayyip Bey, Akdeniz ve Ege'de petrol bulurken müritlerimiz her gün şeyhlerinin bokunda inciler, pırlantalar, safirler, zümrütler bulmakta ve şeyhlerinin .okunda buldukları hazinelerle de hepimizden üstün ayrıcalıkla hâle gelmekteler! Peki, insan bu kadar boş işi niye yapar? Çünkü hepsi istisnasız dolar zengini olduğu için, onların senin benim gibi yiyecek bitkilere ve hayvanlara ihtiyaçları yoktur. Dolar yüksek kurda kaldığı müddetçe ülkenin en üst sınıfındaki bu kaymak İslamcı tabaka, kapitalizm gerçeği olarak hiç değişmiyor ve bu abilere sadece diz çöküp, rüya görüp 'hikmet' aramak düşüyor!
Sayfa 114
Aslında yaratmak, temel ve baskın formu aramak sonra da onu gün ışığına çıkarmak demektir. Bunun yanındaki gereksiz ayrıntılar sadece gerçeği gölgelemeye yarar ve deneyimli bir göz için, hepimizin içindeki önlenemez tembelliğin, zihinsel enerjimize de sinsice sızabildiğini gösterir.
— E yeter, bırak ama Liza, ne kitabından bahsediyorsun; anlattıklarımla hiç ilgim olmadığı halde bana dokundu. Hoş pek de ilgisiz sayılmam ya. Tüm bunlar yüreğime dokundu işte... Yoksa, yoksa sen bunalmıyor musun burada? Anlaşılan hayır, alışkanlığın büyük tesiri var! Alışkanlığın insanı ne hallere getirdiğine şaşmamak mümkün değil doğrusu. Yoksa
Reklam
77 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.