"Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü" Demişti Cemal Süreya. Benim babam iki kez öldü. Bir yokluğunda eskiden; bir de şimdi, seneler sonra tam birbirimize yaklaşmaya başlamışken, aniden... Ve haklıymış şair. Kör oldum.
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu...
Kafamı seslerle,
Sözcüklerle,
Görüntülerle,
donatıyorum ki zihnimde yarattığım dünya gerçek dünyaya olabildiğince benzesin hatta mümkünse sollasın gerçekliği.
Acaba tüketmek için üretmenin geçerli olduğu bir dünyada daha fazla çalışmak için çalışıp durmak bir ilerleme sayılmalı mıdır? Halkaları birbirine ekleme gereği duymadan çalışmak acaba modern dünyanın Yeni hastalığı mıdır?
Bacaklarını yitirmiş bir asker olarak beni bir neşe sardı: Artık bunun üzerine beni eve gönderirlerdi, her şeye rağmen hayattaydım, daha uzun süre, hatta sonsuza kadar yaşayacaktım.
Zavallı çocuklar! Sizin o mini mini elleriniz eski Asya vahşetinin kullandığı ve birkaç asırdan beri insanlığın ağır yükü altında inlediği esaret zincirlerini kırmak için değil, belki kendiniz gibi küçük kuşları, güzel çiçekleri okşamak içindir.
Eğer sıfatı ve toplumsal konumu ne olursa olsun herhangi bir insanın "benim düşüncem Budur" diye konuşamıyor, yazamıyor, resmedemiyor ise o ülkede düşünce suçundan ötürü hiçkimse cezaya çarptırılmamış bile olsa düşüncenin suç sayıldığı anlaşılır.