Si vis ista, quibus urgueris, effugere, non aliubi sis oportet, sed alius.
"Altında ezildiğin şeylerden kaçmak istiyorsan, başka bir yerde değil, başka biri olmalısın"
En yüksek tepelerin doruklarına ne diye tırmanasın ki, sonra inmek zorunda kalacak olduktan sonra; inince de yaşamını oraya nasıl çıktığını anlatarak geçirmemen mümkün mü? Ne diye yaşar gibi görünesin? Neden sürünesin? Başına gelecekleri şimdiden bilmiyor musun sanki? Olman gereken her şeyi daha önce olmadın mı.
Düşüncelerimin dağınıklığını anlatmayacağım. Kafamın içi akşama kadar baştan başa bekleyişle doluydu. Isabelle'i gerçekten sevebilir miydim? Şüphesiz hayır, ama yüreğime işleyen o zorlu dürtüye bakılırsa, yanılmış olamaz mıydım?Merakımın içinde tutkunun bütün sabırsızlığını, canlılığını, insanı ürperten sıcaklığını görüyordum. Keşiş'in son söyledikleri beni büsbütün kışkırtmıştı. Gratien vız gelirdi bana. Dikenli çitlerden aşar, kızgın korlar üstünde yürüyebilirdim artık.
Sen bir saksı çiçeğisin. Yapraklarını birbirine sürterek varlığını duyamazsın. Bir ormanda olmalıydın. Ölünceye kadar yerinden kımıldamayacağını bilen bir ağacın rahatlığını duymalıydın
Odanın duvarları bomboş.Nasıl yaşadım on yıl bu evde?Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden?Ben ne yaptım?kimse de uyarmadı beni.İşte sonunda anlamsız biri oldum.Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım;Kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım
Nosce te. Quid est homo? Quolibet quassu vas et quolibet fragile iactatu. Non tempestate magna, ut dissiperis, opus est.
Kendini bil. İnsan nedir ? Her sallantıda ve her savruluşta parçalanmaya müsait bir tekne. Dağılman için büyük bir fırtınaya gerek yok.
Pierre Curie, endülüs emevileri için şöyle demiş “onlardan bize otuz kadar kitap kaldı ve bu sayede ancak atomu parçalayabildik. Eğer yakılan milyonlarca el yazması kitabın yarısı kalsaydı çoktan galaksiler arasında geziyor olacaktık.“