Kitap bir yaşamın ön tasarımı gibi. Kısa kısa öyküler arasında Sadık Hidayet'in ölümünü okudum desem yeri. Satır aralarında intihar düşüncesinin oluşumunu öyle bir işlemiş ki hayatını okuyan kişinin bu satır aralarını okurken yazarı anlamaması imkansız.
Bir delinin hikayesini okuduğunu sanarken okuyucu;
''Hiç kimse intihara karar vermez. İntihar bazılarına mahsustur. Onların yaradılışında vardır. Herkesin yazgısı alnına yazılmıştır. İntihar da bazı kimselerle birlikte doğmuştur. Ben, yaşamı sürekli alaya aldım. dünya, tüm insanlar, gözümde bir oyuncak, bir rezillik, boş ve anlamsız bir şeydir. Uyumak, bir daha uyanmamak istiyorum, rüya görmekte istemiyorum.'' ile karşılaşıp Sadık Hidayeti fark etmemesinden bahsediyorum. Bu imkansız. Keza Sadık Hidayet gibi hisseden insanları oldukça vuracak sözler de mevcut. İnsanlardan en uzak nokta atmosfer içerisinde yaşadığımız yeryüzünde değildi elbette. Gerçek hiçlikteydi, hiç olmakta ancak yaşamakta.
Fazla anlatmak istemiyorum Sadık Hidayet'i. Fazla ait hissediyorum kendimi hepsi bu.