“Semtimizin bir tanesiydi Müjgân,
saçları sırtına kadar sırma sırma dökülür.
Elleri ufacık, gözleri dört defa lacivert.
Ve her ne hikmetse, o da bana gönüllüydü.
Öyle bir sevdim ki Müjgân’ı, dünyamı şaşırdım, haddimi bilemedim,
evleniriz gibi geldi bana.
Evimiz, yuvamız olur, ışığımız yanar, fakir soframız kurulur gibi geldi.
Sahil bahçesinde gazoz içerekten gizli gizli mal-ü hülya kurardık.
Sonra da çarşılara giderdik.
Eşya beğenirdik elden düşme; aynalı konsolumuz, topuzlu karyolamız bile olacaktı.
Müjgan’ın her an her bir daim yanında olacaktım ama olmadı, gitti.
Nereye mi? Paraya gitti abicim, paraya.