Yalan kötüydü. Yalan söylenmezdi. Kırdığını, yırttığını gizlemeden söylemeğe alıştırıla alıştırıla büyütüldü ama, her düşündüğünü söylemenin, açığa vurmanın da yakışık almayacağını öğretmeye çalıştılardı bu arada. Söylenecek doğrularla söylenmeyecek doğruların sınırını genç yaşında sezmeye başladıydı denebilir; ne var ki, yaşı ilerledikçe, bu sınırı sezmekle kalınamayacağını öğrendikçe, bir gün kesin bir sınır çizebileceği umudunu da iyice yitirdiydi.