Biraz yorgunum, kavgaları birikiyor insanın!
Her uzvundan ayrı ayrı taşıyor acısı zamanla!
Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde!
Kaç yaşındayım sahi saymadım, bilmiyorum!
Belki kırklarımdayım belki otuzlarımda!
Belki de doksan sene yuvarlandım bu dünyanın sırtında!
Hiç bilmiyorum! Hayat taviz vermediği hızı ve kavgasıyla akıp gidiyor!
Baharın rahiyasından akıp coşan çiçeklerle hatırlıyorum lise yıllarımızı!
Kimimize kış, kimimize bahar olup canıyla değen babalarımızı!
Bu memlekette insanlar belki de en çok baba sancısıyla inliyor, en çok baba deyince aklımıza gelir çocukluğumuz!
Mazinin araladığı perdeden sızıyor eski günler!
Onlarla kavgalı onlarla sevdalı olduğumuz!
En çok baba yokluğunun hüsranıyla kızıyormuş zaman ayrılığın yarasını!
İnsan baba olunca anlıyormuş babasını!
Adam ruhuna seslendi:
“Beni duyuyor musun?”
“Evet, seni duyuyorum” dedi ayna.
Tekrar seslendi, “hala duyuyor musun?”
Ayna cevap verdi:
“Daha ne kadar emin olamayacaksın, daha kaç işaret göndermemiz gerek özüne ulaşman için?”
Adam hiçbir şey anlamadı. Ne zırvalıyordu sahi bu ayna? Ayna anladı, zamanı değildi. Adam tekrar seslendi:
“Sesimi duyan var mı?”
Ayna gülümsedi, içerde olan herkes ve her şey sakindi.