Kitabı bitirdiğimde hissettiğim tek duygu tarifsiz bir acı oldu. Ne düşüneceğimi, hangi dersi almam gerektiğini, ne çıkarım yapacağımı bilemediğim nadir anlardan birini yaşadım. Fakat sonra durup biraz tartınca iki önemli meselenin varlığına dikkatım çekildi.
Birincisi hiç şüphesiz "sevgi' idi. Sevginin çocuk yaşlarda başlayan o büyülü
Hiç yok muydun,yoksa birden çekip gittin mi?Bana sorarsan Opia,sen hep vardın ama yoktun.Hep "buradayım" der hiçbir zaman orada olmazdın.Seni bahanelerle savunur,kendimi kandırır,sevdiğine inanırdım.Bana sorarsan sen hiç yoktun ama kalbime sorsan sen hep oradaydın ve çekip gitmeye de hiç niyetin yoktu
Kampanya: Atsız Affedilmelidir!
Atsız'ın hapse atılmasıyla ilgili ilk protesto bir Alman bilim adamından gelmiştir: Dr. Heinrich Georg Baum. 20 Kasım 1973'te Bon'daki Türkiye Büyükelçisi Vahit Halefoğlu'na yazdığı bir dilekçede olayı protesto ettiğini ifade ediyor, Cumhurbaşkanı'na da bir dilekçe yazdığını belirtiyor ve
Sahi ben niçin bütün hayatımı yazmaya ve yaratmaya vakfettim?"
Cevap, ne yazık ki (belki de şükür ki), hem dün hem bu gün aynı; mecbur olduğum için yazmaya başladım, mecbur olduğum için bütün hayatımı yazarlığa adadım.
Kahramanların Ölümü
Gerilir zorlu bir yay
Oku fırlatmak için
Gece gökte doğar ay
Yükselip batmak için
Mecnun inler kanını
Leyla'ya katmak için
Şair neden gam çeker
Şiir yaratmak için
Dağda niçin bağrılır?
Feleğe çatmak için
Açılır tatlı güller
Anılar tatmak için
Tanrı kızlar yaratmış
Erlere satmak için
İnsan büyür beşikte
Mezarda yatmak için
Ve kahramanlar can verir
Yurdu yaşatmak için
Hüseyin Nihal Atsız
Benim için "sahi nedir vatan" sorusu ile başlayan sonra ise bendeki konum olarak başka yere evrilen bir dersten öte artık hayatımın içinde bir yere ve öneme sahip oldu. Şu an ve geçmişte bu ülke için canını seve seve veren aziz şehitlerimizin hangi uğurda savaştığını öğrenme türk milletinin her daim özgür kalacağını anlamak ve dünya tarihi. Her şeyden önemlisi ders niteliğinde olan tarihî olayları günümüz ve hayat içinde fark etme olayı oldu benim için "Tarihten Türkleri çıkarırsanız ortada tarih diye bir şey kalmaz '
Güvenmek, bu kadar güzel bir duyguyken neden niçin sonradan zor bir duyguya dönüştü? Hâlbuki ne kadar özlemişiz güven hissini. Sahi insanlık nereye doğru gidiyor?
Resulullah (s.a.v.) hadiste şöyle diyor:
"On iki bin kişilik bir ordu, Aden-Abyan'dan (Yemen'den) çıkacak. Onlar zaferi Allah'a ve Resulü'ne getirecekler. Onlar benimkiler ve onlarınkiler arasında en iyilerdir."
Onlar Resulullah (s.a.v.) ile kendi zamanları arasındaki en iyi kimseler olacaklar. Yani tüm asırları şöyle bir sarmalayabiliriz ve onlar en iyi kimseler olacaklar. Bunun nedeni nedir? Çünkü onların zamanı sahabenin zamanına en yakın zaman olacak.
Öyleyse eğer yeni bir "altına hücum" çağında yaşıyorsan niçin şikâyet edesin ki? Altın için altına hücum değil ama hasenat için altına hücum çağı. Ekonominin çok hızlı bir şekilde canlılığa kavuştuğu ve herkesin zengin olduğu ve sonra ekonominin zayıflayıp yavaşladığı ve bu insanların yine "keşke ekonomi eski haline dönse de milyoner olsak" dediği zamanlar vardır.
Biz şimdi canlılık döneminde yaşıyoruz. Fakat bunu ve kalkıp bir şeyler yaptığımız takdirde bizi bekleyen ecrin büyüklüğünü fark etmemiz gerekmekte. Ecir öyle büyük ki, gelip kendisini alacak ve bir şeyler yapacak birisini bekliyor. Fakat bir rahatlık zamanı gelirse o zaman ecir azalır. Ama bir zorluk zamanında ise ecir yüksek olur.
Ecir zorlukla doğru orantılıdır. O halde en iyi çağda yaşıyorsak sahi, neden söylenelim?