Mesela Almanya'da jelatin üreten firmaların derneğine ait yazıya göre üyesi olan fabrikalarda jelatinin domuz, sığır, koyun artıklarının karışımından ürettikleri belirtilmekte, ancak gümrükten geçen ambalajlarının üzerine sonradan yapıştırılmış «sığır jelatinidir» etiketi ile büyük sahtecilik yapılmaktadır. İthalatçı ve toptancı depoları dikkatli bir denetimden geçirilip, ithal edildikleri ülke fabrikaları soruşturulursa bu iddiamızın doğruluğu ortaya çıkacaktır.
Kılıçlarınız pasla kaplı; kalkanlarınız kırık, zırhlarınızsa delik deşik; niçin savaş alanında dikilip duruyorsunuz, öyleyse? İkiyüzlülük dininiz sizin, sahtecilik hayatınız ve doğal olarak, sonunuz da kocaman bir hiçlik; niye yaşıyorsunuz o zaman?
Düne kadar Tarihi kazananlar yazıyordu, bayağı abartılarını da kimse ciddi anlamda dert etmiyordu. Bugün sahtecilik daha incelikli bir hal aldı: söz alanlar, niye mağlup olduklarını ele verebilecek detayları özenle saklayan mağluplar
Görünüşümde öyle bir saflık vardı ki yaşayışıma herkesin karışabileceği izlenimini bırakıyordum. Bu nedenle yakamı bırakmadılar. Ben de, görünüşümdeki başka bir sahtecilik nedeniyle onların her davranışına açıktım. Buyrun beni yiyebilirsiniz, diyordum.
"Nasıl ki insanlığın ilk dönemlerinde üretimlerinin niteliğinden ötürü taş devri, tunç devri gibi isimler verilmişse bizim dönemimize de tağşiş, tahrif, sahtecilik devri adı verilecektir."
"Terbiye demek herhangi bir yaratıkta doğuştan var olmayan bir şeyi ona
korkutma ile, dayakla, işkence ile zorla telkine uğraşmak demektir. Bunun için terbiye, uygarlık hilecisinin yüzümüze sürmeğe çabaladığı bir sahtecilik yaldızıdır. Hepimiz görünüşte medeni, fakat içimizden bir türlü değişmeyen yaratılışımızın esiri insanlarız. Bugüne kadar gelen filozoflar, felsefeler, türlü türlü terbiye metotlarıyle neye muvaffak oldular? Ortadan kaç hırsız. kaç katil, kaç zina yapan eksildi? Çünkü fiilde samimilik yok. Hükümetler görünüşte ne biçim alırlarsa alsınlar insanlara hala efendisine gelir sağlamak için yetiştirilen zavallı bir ayı terbiyesi veriliyor."
Bornova nüfus Müdürlüğü’nde’deki beş şüpheli evrakta sahtecilik, suç örgütüne yardım ve yataklık, rüşvet alıp vermek, suçlarından tutuklandı. İnfaz düzenlemesi denilen af yasalarıyla bu suçlardan ucuz kurtuldular.
Spekülasyon, resmi kayıtlarda sahtecilik; kadastro planlarını yok etme, hileli ipotekler gırla gidiyordu. Ormanların kesilmesi ve plantasyonların kurulması için güdülen mücadelelerde noterler arşivleriyle büyük rol oynuyorlardı. Bir belgenin gerçeğiyle sahtesi nasıl ayırt edilirdi? Kurşun darbeleri, kiralık katiller, ölümcül pusularla karşı karşıya yaşanılan bir devirde bir çocuğun tam olarak nerede ve hangi tarihte doğduğu gibi önemsiz hukuki ayrıntıları kim düşünebilirdi? Hayat güzel ve can tatlıydı.
Üniversitede en çok sevdiğim öğrenciler, yıllardır okulu bitiremeyenlerdi. Yanlarından ayrılamazdım. Onların başarısızlık masallarını büyük bir hayranlıkla dinlerdim. Sonra, onları öğrenci olarak bıraktım üniversitede: ben bitirdim. Meyhane arkadaşlarını da meyhanelerde bıraktım; ülkü arkadaşlarını da ülküleriyle başbaşa. Bir yerde durmasını bilemedim. Hiçbir yere varamadım. En çok da, başarısızların yanında kalmayı becermek isterdim. Beşiktaş'taki koltuk meyhanesindeki Reşit Beyle beraber geçirmek isterdim būtün yaşantımı. Beni bir yerde barındırmadılar. Şimdi, bir bakıma başarıya ulaşmış sayılırım başarısızlıkta: yalnız bu yere tek başıma geldim. Hep birlikte tutunamamayı ne kadar isterdim. Herkes ayrı bir dalda kaldı. Tek başına bir tadı olmuyor başarısızlığın. Burhan'ı da yarı yolda bıraktım. Kimi suçlayacağımı bilemiyorum.
Bu arada çok hırpalandım. Görünüşümde öyle bir saflık vardı ki yaşayışıma herkesin karışabileceği izlenimini bırakıyordum. Bu nedenle yakamı bırakmadılar. Ben de, görünüşümdeki başka bir sahtecilik nedeniyle onların her davranışına açıktım. Buyrun beni yiyebilirsiniz, diyordum.
Görünüşte her kılığa giriyor, birbiriyle çelişen sözleri ediyordu.Kendi tabiriyle bunu "ekmeksiz kalmamak" için yapıyordu. Çünkü Hacı hayatın sahtecilik yalan alavere dalavere şarlatanlık ve üçkağıtçılıktan ibaret olduğuna inanıyordu. İçinde yaşadığı toplum bu temeller üzerine kurulmuştu. Böyle bir toplumda herkes daha iyi kazık atabilir yan çizebilir ve paçasını kurtarabilirdi.
Bu arada çok hırpalandım. Görünüşümde öyle bir saflık vardı ki yaşayışıma herkesin karışabileceği izlenimini bırakıyordum. Bu nedenle yakamı bırakmadılar. Ben de, görünüşümdeki başka bir sahtecilik nedeniyle onların her davranışına açıktım. Buyrun beni yiyebilirsiniz, diyordum