salavatı şerifeler, ya da Hintçede söylendiği gibi "durüd"lar manevi terbiyenin önemli bir parçasını oluşturur. Tasavvufi pek çok tarikatta bu salavatı şerife ya da diğer salavatlar, hayatın ayrılmaz bir parçasıdır; salik, manevi terbiyesinin parçası olarak her gün bir miktar salavat getirmek zorundadır. Seyr u sulüktaki manevi eğitim peygamberlere gösterilen hürmetin en güzel emsallerini içerir.
Salavât getirmek, Allah Resûlü’ne duyulan sevginin ilânı, ona ve sünnetine bağlılığın bir göstergesidir. Sözlü ifadeler destek olma, bağlılığı anlatma veya sevgiyi ifade etmenin en önemli araçlarındandır. Ancak Resûlullah’a bağlanma, ona destek olma sadece sözlü ifadelere indirgenemez. Hz. Peygamber’in insanlara getirdiği mesaj gönüllere hitap ettiği gibi hayata, hayatın pratiğine de yönelikti. Onunla birlikte yaşayanlar fiilleri ve uygulamaları ile bunu yeterli bir şekilde yaptıktan sonra nasıl salavât getireceklerini sormuşlardı. Dolayısıyla salât ve selâmı sadece lafızlara hasretmek, bu şekilde uygulamak Hz. Peygamber’in ona yüklediği mânâyı ifade etmeye yetmez. Dil ile Allah Resûlü’ne salavât okumanın yanı sıra onun getirdiği vahyi desteklemek ve hayat boyunca yaşanır kılmak gerekir.
Reklam
"Bana salâvat getirmek sırat köprüsünde nurdur. Kim Cuma günü seksen kere bana salâvat getirirse Allah Teâlâ onun seksen yıllık günahını bağışlar."
Hz. Peygambere salâvât getirmek, Allah Teâlâ ve melekler ile aynı işte birleşmek demektir. Bu da kul için son derece heyecan verici bir birlikteliktir. Ümmet için en büyük şereftir. Zira yüce rabbimiz "Allah ve melekleri Peygambere salât ederler; ey müminler siz de ona salâvât getirin, tam bir teslimiyetle selâm verin." buyurmaktadır. İşte bu büyük şeref ve en az on misli ile mukabele görmek şansından kendisini mahrum edecek gafil ya da lakayd Müslümanları da sevgili Peygamberimiz fevkalâde etkili bir şekilde uyarmaktadır: "Ben yanında anıldığım halde üzerime salât ü selâm getirmeyen kişinin burnu yere sürtülsün!"
"Evet, münâcât-ı Ahmediye (A.S.M.) zamanından şimdiye kadar bütün ümmetin bütün salâtları ve salâvatları O'nun duasına bir âmin-i daimî ve bir iştirâk-i umumîdir. Hattâ O'na getirilen her bir salâvat dahi, O'nun duasına birer âmindir ve ümmetinin her bir ferdi, her bir namazın içinde O'na salât ve selâm getirmek ve kametten sonra Şâfiîlerin O'na dua etmesi; O'nun saadet-i ebediye hususundaki duasına gayet kuvvetli ve umumî bir âmindir. İşte bütün beşerin fıtrat-ı insaniyet lisan-ı haliyle, bütün kuvvetiyle istediği bekà we saadet-i ebediyeyi; o nev-i beşer namına, Zât-ı Ahmediye (A.S.M.) istiyor ve beşerin nurani kısmı, O'nun arkasında amin diyorlar. Acaba hiç mümkün müdür ki; şu dua, kabûle karîn olmasın!
Yakınlaşmak İçin
Yüce Allah'a yakınlaşmak için, bizlere Peygamber Efendimizin ahlakıyla ahlaklanmamız emredilmiştir. Bunun için Peygamberimizin hayatını okumamız, hadisi-i şeriflerini öğrenerek onunla amel etmemiz ne kadar lazımsa, salavat okuyarak Peygamberimizin sevgisine mazhar olmak da o kadar lazımdır. Kur'an okumak Allah ile konuşmak olduğu gibi salavat getirmek de hem Allah ile hem de Peygamberimizle mana aleminde konuşmak ve selamlaşmak demektir.
Sayfa 95 - Kutup Yıldızı Yayınları, 14. Baskı, Şubat 2008Kitabı okudu
Reklam
92 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.