" Doğru düşünmek için , sana düzinelerce ceset yetmiyor mu ? Milyonlarca cesetle yüz yüze gelince mi insanlığın anca uyanıyor ? ”
"Kendimi bir nokta kadar hiç olarak gördüm. Bu durmadan akan, yürüyüp kaybolup giden girdap içinde, bu korkunç çağıltıda bir damla su gibi. Yalnız kendimi değil yaptıklarımı da yapmaya tasarladıklarımı da. Sitare'yi de. Her şeyi. Bu akıp giden insan yağının, tek tek her bir önemsiz bir vesile olan şu insanları.. bir arada oluşlarının insana verdiği ağırlık korkunç. Tek tek hepsi sıfır. Bir araya gelince ezip geçiyorlar seni. Çiğniyorlar. Sen tek başınasın, onlarsa yığın olarak sana karşı bütünleşmişler. En iyisi hiç karşına almamak. Görmemek. Belki o zaman güçlü görebilirsin kendini. Onların her birini teke tek yenebileceğin bir konumda tutabilirsen, bunu başarabilirsen, yenersin onları. Yoksa kendi eserin karşısında bile ne kadar cılızsın, önemsiz ve yeniksin."
Sayfa 86 - İz Yayıncılık
Reklam
[1]
"Sabahları kalkmayı canın istemedikçe şunu hatırla: 'İnsalık görevi için kalkıyorum.' Eğer bunun için doğduysam, bunun için dünyaya gönderildiysem neden huysuzlanıyorum? Çarşaflara örtülere sarılıp kendimi ısıtayım diye mi yaratıldım? 'Fakat bu daha keyifli.' Öyleyse keyif çatmak için mi dünyaya geldin, eyleme geçmek, çaba harcamak için değil mi yani? Bitkilerin, küçücük kuşların, karıncaların, örümceklerin, arıların üstlerine düşen her şeyi yaptıklarını, ellerinden geldiğince dünyanın düzenine katkıda bulunduklarını görmüyor musun? Ve sen insanların görevlerini yerine getirmesini istemiyorsun öyle mi? Kendi doğanın sana buyurduklarını yapmakta acele etmeyeceksin öyle mi? 'Fakat dinlenmem gerek.' Tabii ki, benim de dinlenmem gerek. Yine de doğa yemek, içmek gibi bunun da ölçülerini ve sınırlarını belirlemiştir, oysa sen yararlı dinlenme ölçüsünü aşıyorsun. Fakat eyleme gelince gereğinden azını yapıyorsun, hatta payına düşen ölçünün altında kalıyorsun. Aslında sen kendini sevmiyorsun; sevseydin doğanı ve doğanın gereğini de severdin. İşlerini seven insanlar, çalışırken yemek yemeyi, yıkanmayı dahi unuturlar. Fakat sen kendi doğana, bir işlemecinin işlemesine, dansçının dansa, paragözün paraya, kendi beğenmiş birinin küçücük şöhretine verdiğinden daha az değer veriyorsun. Ve böyle insanlar ne olursa olsun işlerine karşı tutkulu bir sevgi beslerler; yemek yemeyi, uyumayı unuturlar ve zamanlarını harcadıkları işleri daha da ileri götürmek isterler. Toplum yararına olan işler sana daha değersiz ve daha itibarsız mı görünüyor?"
Sayfa 41 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
"...sanki sol kaburgamın altında bir yerde bir ip varmış da bu ip senin sol kaburgana sımsıkı bir kördüğümle bağlanmış. Öyle sanıyorum ki aramıza dağlar, denizler girerse bizi birbirimize bağlayan bu ip kopacak. O zaman da için için kanlarım akacakmış gibi. Bir kuruntuya kapılıyorum. Sana gelince... Sen hemen unutursun beni!"
Hz. ibrahim (A.S.) işlediği bir günahı hatırlayınca baygınlık geçirir ve kalbinin çarpıntısı (neredeyse) bir mil uzaklıktan duyulurdu. Allah'ın emri ile bir gün kendisine Cebrail (A.S.) gelir ve der ki. "Allah sana selam ediyor ve -dostundan korkan bir dost gördün mü diye soruyor.Hz. ibrahim (A.S.) Cebrail'e şöyle cevap verir; "Ey Cebrail! Kusurum aklıma gelince ve cezasını da düşününce dostluğumu unutuyorum."İşte peygamberlerin, velilerin ve salihlerin Tutumu budur. Ötesini var sen düşün.
Sensiz bu kadar saçmalamıyorum, biliyor musun? İnsan saçmaladığı yere aittir. Ben senin dışında herkesle çok ciddi konuşuyorum. Sana gelince ise...
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.