Sokratesin gözlemi;
Mecliste bir araya geldiğimizde görüyorum ki şehirde bir binanın inşası hakkında fikir yürütmek zorunda kalındığında, mimarlara "danışman" deniyor ve gemi söz konusu olduğunda gemi yapanlara ve bunun gibi ilgili olduğunu düşündükleri diğer öğrenilebilir ve öğretilebilir şeyler için danışmanlar bulunuyor. Uzman olarak görmedikleri bir başkası öğüt vermeye kalkarsa da ister yakışıklı, ister zengin ve ister asil olsun, ona hiç aldırmıyorlar. Ya kendiliğinden öğüt vermeyi bırakana kadar ya da Pritani'nin emriyle okçular onu yakalayıp götürene kadar, yüzüne gülüp ıslık çalıyorlar. Sanatla ilgili olan şeylere gelince de Atinalılar yine böyle davranıyor. Ancak sıra şehrin yönetimi hakkında karar verilmesi gerektiğinde; mimar, demirci, ayakkabıcı, tüccar, armatör, zengin, fakir, asil, köylü hiçbir kimse daha önce olduğu gibi fikir vermekten kayıtsızca sakınıyorlar çünkü kimseden öğrenmeden ve kimsenin öğrencisi olmadan bunun sadece tavsiye vermeye çalışmak olduğunu biliyorlar. Bu nedenle, (Atinalıların) şehri yönetme kabiliyetinin öğretilebileceğine inanmadıkları nettir.