Bunları yazmak anlatabilmek , bir nevi bir vefa borcu. Çalıştığım yıllarda, elimden gelse, tecavüze uğrayan, kendi kabahati imiş gibi utancını yaşayarak bunu anlatamayan, bundan kurtulmak için cesaretlenerek müracaata gelen bütün kadınlara uzun, upuzun mektuplar yazardım. “Sizi anlıyorum” demek isterdim. Bazıları çıkıp “yaşamadan anlayamazsın”
Bu kitabı ne zaman okuma listeme aldığımı hatırlamıyordum; ama “geçmiş zamandaki Semih’in bir bildiği vardır” diyerek siparişi verdim. Daha sonra kitabı okurken bazı cümleler “anımsadım” Sema Kaygusuz’a dair. (Sema Kaygusuz, “anımsamak” kelimesini çok seviyor bence. Birçok yerde severek kullanmış. Bu sebeple ben de tırnak işareti içerisine aldım.
Yeni yazarlarla tanışmaya devam ediyorum. Mine Kaygusuz bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine tanıştığım bir yazar oldu. Türk edebiyatında önemli bir yazar. 'Esir Sözler Kuyusu' eseri ise öykü denemelerinden oluşuyor. Yazarın ilk öyküleri. Aslında ilk öyküleri olduğu belli, o acemiliği anlıyorsunuz. Genç bir kızın günlüğünü okuyorum hissine kapıldım.
Ben öykü sevmiyorum sanırım bunu bu eserde daha çok anladım. Yazarın dili naif olsa da bana hitap etmedi. Bir şeyler eksikti öykülerinde. Ancak yazarın 'Sandık Lekesi' adlı eserini de okuyacağım. Farklı yazarlar, farklı türler okumak, keşfetmek açısından güzel.
"Kimsenin duymadığı bir şeyi duymak, bilemediği bir şeyi bilmek en acılı hastalıktan daha ağrılı, en koyu yalnızlıktan çok daha betermiş."
"Başkalarının bilmediğini bir tek sen biliyorsan yandın! Benim gibi yapayalnız kalırsın. İçin için çürür, ama ölemezsin..."
Daha önce Mine Kaygusuz okudunuz mu? siz neler düşünüyorsunuz yazar hakkında?
Düşüncelerinizi yorumlara yazabilirsiniz
Hani masallarda anlatılır ya, bir kızın gerçek prenses olduğu kırk kat yatağın altındaki minik nohut tanesinin varlığını hissedip rahatsız oluşundan belli olurmuş, o kadar narin olurmuş prenses... Işte yazarımız Sema Kaygusuz hiç öyle çıt kırıldım, steril, nane molla yazar tiplerinden değildir, Beyoğlunun en sert kabadayılarını, Bornova' nın Tenekeciler'inin herhangi bir sakinini öyle kanlı canlı ve ustalıklı anlatır ki ne kadar görmüş geçirmiş güçlü, derin bir yazar olduğunu bir çırpıda anlarsınız.
Sema Kaygusuz'la yapılan söyleşileri izlerseniz, onun sadece çok iyi yazan bir edebiyatçı değil aynı zamanda çok iyi konuşan, düşünen topyekun entellektuel bir edebiyatçı olduğunu görürsünüz.
Reklamsız magazinel olmaktan uzak bir yazar olduğu için, ne yazık ki hakettiği ilgiyi yeterince görememiş olsa da edebiyatseverlerce, ne yazsa okunur, sabırsızlığıyla beklenen ve çok değer verilen bir öykücü.
Sandık Lekesi"ndeki öyküleri; kısa, yoğun ve çok katmanlı.. Öykü türünü sevmeyenlere bile öyküyü sevdirecek nitelikte 13 öykü bulunmakta kitapta. Bu öyküleri okurken, dilimizin son derece kusursuz, ustalıklı kullanılışına tanıklık edecek, böyle bir edebiyatçıya sahip olmanın çok büyük şans olduğunu düşüneceksiniz.
Sema Kaygusuz'u pırıl pırıl hikâyeleriyle tanıyalı herhalde 7-8 sene olmuştur. Sandık Lekesi'ni sahilde, etraf çocuk sesleriyle dolu, bir yandan da bir şeyler içerek okuduğumu hatırlıyorum. Beni ilk çarpan elbette üslûbuydu; dil kullanımı, şiirsel anlatımı hemen etkilemişti beni. Yazarın romanlarını okumadım, 'Yere Düşen Dualar' ilk romanıydı,