Bir kuşu avuçlarınıza aldınız mı hiç? Onun göğsünü, kendi göğsünüz sanırsınız. Uçup gitmesine razı olamazsınız, yüreğiniz dışarı çıkacak diye korkarsınız. Bir avuç hayatı için yaşamın kutsal pırıltısını kaptırmamak için, incecik kemikleriyle nasıl da direnir. Şaşırtıcı bir güç vardır kanatlarında, sıkmakla, bırakmak arasında gidip gelirsiniz. Uçup gittiği an, özgürlükle kaçışın aynı anlama geldiğini hissedersiniz. Bir sahibin övüngenliğiyle, ona hayatı bahşettiğinizi düşünerek ağzınız iki yana yayılır. O kaybolana kadar gözlerinizi ondan ayırmazsınız. Kaybetme duygusunun kısa süreli burukluğu, yerini kıskançlığa bırakır. O sırada ne olmak istersiniz... kuş mu , onu sıkan el mi?