"Zaman zaman, sesin bana sanki çok uzaklardan ulaşıyormuş gibi bir duyguya kapılıyorum; görkemli ve dayanılmaz bir şimdinin tutsağıyım oysa; bütün ortak yaşam biçimlerinin, süreçlerinin sonuna gelip dayandığı bir şimdi bu, alacakları yeni biçimleri bilmek de olanaksız. Kentleri yaşatan ve belki ölümlerinin ardından tekrar yaşatacak olan, gözle görülmeyen nedenleri dinliyorum senin sesinde ben."
Sayfa 177 - Yapı Kredi Yayınları, Kubilay Han
Bir oğlum oldu. … Oğlum birdenbire hayatıma girince ben aslında tuhaf bir boşluğa düştüm.Kendi hayatımın tüm güçlükleri ve yaşamım boyunca başıma gelenler, bunlarla mücadele ediş ya da edemeyip kalışlarım, başa gelecek şeyler de sanki bu kundaktakinin başında sıraya girip beklediler gibi geldi.Gelmedi de ben bunu yatağın başında gördüm.Ve birden aslında kendimden el çekip benim yerime cenkleşsin,benim yenildiklerimi yensin ,benim diyemediklerimi desin diye bu zavallıdan medet umduğumu anlayıp gözlerimi ondan kaçırdım.Bana benzerse bunları nasıl, neyle yapacaktı, benzemezse hedefleri farklı olacak , derdi ve mücadelesi benim bilmediklerime yönelecekti. Ben istiyordum ki ,hayatımın bütün pürüzlerinin üstünden ince bir zımpara olarak geçsin, o her kendime dönüp baktığımda göğsüme batan kıymıkları az da olsa cilalasın , beni perdahlasın.Yatağına şöyle bir baktım; bu mu yapacaktı bunları ?
Reklam
Eski yıl dediğimiz bizden başkası değildir! Bizim eskilerimizi alıp götürmez hayır, bizi eskiterek, eskilerini bırakarak çekip gider! Biz de eski yıl gitti, yenisi geldi ohhh diye seviniriz! Sanki her kötülük ondaymış, o gidince her şey güzel olacak, şimdi "Yoklar Meclisi"nde olan sevgili arkadaşım Enver Ercan'ın dediği gibi, "her şey güzelecek!" sanırız.
Hayat hepimize aynı şeyi öğretiyor: "Sandığınız gibi değil!" Yani hayatla ilgili her ne sanıyorduysanız öyle değil. İşler sizin hayal ettiğiniz gibi işlemiyor. Her şeyin iyi gidece­ğine ilişkin herhangi bir iz, bir ipucu, bir iyimserlik kırıntısı görünce heyecanlanmamayı öğreniyorsunuz. Size bunu, kalbinizi döve döve öğretiyorlar. Ama siz yine de, sanki bir gizli yenilmezlik fikri varmış gibi kafanızda "küçük kararları aklınızla, büyükleri kalbinizle vermeye" devam ediyorsu­nuz, devam etmeye gayret ediyorsunuz.
Sayfa 115 - Everest YayınlarıKitabı okuyor
EKRAN OBJESİ OLARAK BEDEN
Bugün beden için bilimin, özelde tıbbın, daha da özelde doktorun taşıdığı anlam, bir zamanlar hayatın sırrını çözmek ugruna binlerce kilometre yürünen bilgelere benzemektedir. Şimdi tüm sır ve çare sanki sadece doktorun elindeymiş gibidir. Gündelik hayatın bedenileşmesi ve bedenin tibbileşmesi, doktorları içinde yaşadığınız asrın en karakteristik göstergelerinden biri yapımıştır. Çünkü onlar, her ne kadar ölümün kendisini engel leyemese de onun nedenlerine karşı yürütülen mücadeleyi betimler. Bu ifade şu anlama da gelebilir: doktorun gücü, her biri birer hasta olan modern bireylerin ölüm hakkında duyduğu en- dişeyle doğru orantılıdır. Bir sonraki aşamada, tıbbileşen gündelik yaşam ölümün kendisini değilse de; ölme biçimlerini kuşatır. Modern birey, yaşarken olduğu gibi, artık ölürken de bağımsız ve hür değildir. Bir zamanlar ölmekte olanın üzerindeki sıkıntıları dindirmek adına görev ve ayinleri topluca hayata geçiren pastoral ve maneviyat merkezli toplumlar, bugün sevdiklerini son vakitlerinde çağın din adamları olan doktorlara ve çağdaş mabetler hükmündeki hastanelere teslim etmektedir. Artık yakınlarımız, son anlarını kelimeye dahi dönüşemeyen hissedişlerinin gizemli ve bir o kadar da çileli sessizliği içinde izole yoğun bakım ünitelerinde geçirmektedirler. Modern kültür ölümsüzlüğü mümkün kılamadığı oranda, ölümün alametlerini silme ve ölenin hatıralarını sanki hiç yaşanmamışçasına ortadan kaldırma telaşı içindedir.
"Kim olursak olalım, dünyanın hangi yerinde yaşarsak yaşayalım, tâ derinlerde bir yerde hepimiz bir eksiklik duygusu taşımaktayız. Sanki temel bir şeyimizi kaybetmişiz de geri alamamaktan korkuyoruz. Neyin eksik olduğunu bilenimiz ise hakikaten çok az."
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.