Ey Benito Musolini! Ey gayet yüce,
İtalyanlar başvekili muhterem Düce!
Duydum ki, yelkenleri edip de fora
Gelecekmiş orduların yeşil Bosfora.
Buyursunlar... Bizim için şavaş düğündür;
Din Arab'ın, hukuk sizin, harp Türk'lüğündür.
Açlar nasıl bir istekle koşarsa aşa
Türk eri de öyle gider kanlı savaşa.
Hem karadan, hem denizden ordular
BİRİ pervaneye şöyle dedi:
"Hey budala, git kendine göre bir sevgili ara; boş yere başını derde uğratma. Düşün sen nerdesin, sevgili nerde? Hem ateşle işin ne? Semender misin ki ateşin etrafında dolaşıyorsun! Bu meydanda dolaşmak için önce yiğitlik gerekir. Yarasa güneşten niye saklanır, gündüz niçin taşkınlık yapmaz? Çünkü demir pençeli insanlarla boğuşmak cahilliktir. Düşmanın olmaya devam edeceğini bile bile birisini dost edinmen hiç akıllıca bir iş değildir. Sen canını mum için feda ederken kimse sana 'İyi ettin' demez. Padişahın kızını isteyen dilenci, olmadık hayaller kurmuş olsa da dayaktan başka bir şey elde edemez. Şahlar, sultanlar bu yüksek aşkın müptelası iken ışıklar kaynağı mum hiç senin gibi birisini hesaba alır mı? O böyle yüksek meclislerde şahlar sultanlar tarafından kuşatılmışken sana hiç iltifat
eder mi? Bütün herkese iyi davransa bile sana sertlik gösterir ve seni yakar."
Bu sözlere yanık pervane bakalım ne cevap verdi:
"Behey şaşkın, sanki yansam ne olur! Sevgili uğruna yanmaktan korkan mı var? Gönlümde tıpkı Hz. İbrahim'in gönlündeki gibi bir ateş var, mumun şuleleri bana birer gülzar olmuştur. Ben onun yenini tutmuş değilim, bilakis onun muhabbeti beni tutmuş çekiyor. Benim iradem elimde değil, aşkın zinciriyle ona doğru sürükleniyorum. Beni mumun teması ile yanıyor sanma, ben ona temas etmesem de yanıyorum. Ayrıca ateşin benimle parıldayışı şu ana özgü bir şey değil, o beni uzaktan da aynı şekilde yakıyor."
Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! O sadece, onların işini bir güne erteliyor ki o gün gözler dehşetten dışarı fırlamış. (Kasas 42)