Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yaşamak denen bu acayip seyrüseferde kalbimizdeki deniz içine yaprakların, çerçöpün düştüğü, sararmış kesif bir su birikintisine dönüyor bazı zamanlar. Bulanıklaşıyor, akıp gitmiyor, kendini tekrar ediyor durmadan. İşte o vakitlerde denize doğru bir gedik açmak icap ediyor, berraklaşmak, Çürümemek, deryadil olmak için. Deryadil. Ne güzel bir
bağımsız sinema şeysinin tam ortasındayım sabahın kör vaktinde balkonda elinde bir fincan kahve sırtımda battaniye kuş sesleri horoz sesleri sis sararmış ekinler
Reklam
Yürüt beni Rabbim!
Yaşamak denen bu acayip seyrüseferde kalbimizdeki deniz içine yaprakların, çerçöpün düştüğü, sararmış kesif bir su birikintisine dönüyor bazı zamanlar. Bulanıklaşıyor, akıp gitmiyor, kendini tekrar ediyor durmadan. İşte o vakitlerde denize doğru bir gedik açmak icap ediyor, berraklaşmak, Çürümemek, deryadil olmak için. Deryadil. Ne güzel bir
Eski dostlar...
Eski Japon kültüründe, parıldayan her şey değersiz ve bayağı kabul edilirdi. Çünkü, bu kültüre göre, parıldayan bir nesne yenidir ve bu yüzden, kullanımdan kaynaklanan soylulukla değer kazanmamıştır. Eskimiş, pek çok kez çay içmekten sararmış bir fincan, sabrımızı, özenimizi aktardığımız, bizimle yaşamış bir eşyadır. Hem bize hizmet etmiş hem de zamanla huylarımızı, duygularımızı yüklenmiştir. Gerçek dostluklar da zamanın sararttığı fincan gibidir. Dostluklarda da gündelik eşyalarda olduğu gibi çatlaklar ve gölgeler bulunabilir. Ancak, eskimiş fincanımızı fırlatıp atmadığımız gibi, dostumuzu da kolayca hayatımızdan çıkarmayız.
“Bir romanın içindeyim sanki” “Keşke sahiden öyle olsaydı, bu sahneyi yazan romancıya ricada bulunurduk.” “Ne derdik ona?” “Şöyle boş bir sayfa aç dostum. Kıvrımlı bir hıyaban tasvir et. Yolun ortasına da filmlerdekine benzer kırmızı renkte gıcır gıcır bir otomobil koy. Direksiyonun başında ben, yanımda sen ve arkada sevdiklerimiz... Üstümüze tombul bulutlar yaz. Mevsim hazan olsun, araba hızlandıkça sararmış yapraklar savrulsun. Durma yazmaya devam et, mutluluğumuzu da tarif et.” “Kahve de isteyelim. İki fincan.” “İsteyelim.”
Sararmış fincan
Eski japon kültüründe, parıldayan her şey değersiz ve bayağı kabul edilirdi. Çünkü, bu kültüre göre, parıldayan bir nesne yenidir ve bu yüzden, kullanımdan kaynaklanan soylulukla henüz değer kazanmamıştır. Eskimiş, pek çok kez çay içmekten sararmış bir fincan, sabrımızı, özenimizi aktardığımız, bizimle yaşamış bir eşyadır. Hem bize hizmet etmiş hem de zamanla huylarımızı, duygularımızı yüklenmiştir...