Eski dostlar...
Eski Japon kültüründe, parıldayan her şey değersiz ve bayağı kabul edilirdi. Çünkü, bu kültüre göre, parıldayan bir nesne yenidir ve bu yüzden, kullanımdan kaynaklanan soylulukla değer kazanmamıştır. Eskimiş, pek çok kez çay içmekten sararmış bir fincan, sabrımızı, özenimizi aktardığımız, bizimle yaşamış bir eşyadır. Hem bize hizmet etmiş hem de zamanla huylarımızı, duygularımızı yüklenmiştir. Gerçek dostluklar da zamanın sararttığı fincan gibidir. Dostluklarda da gündelik eşyalarda olduğu gibi çatlaklar ve gölgeler bulunabilir. Ancak, eskimiş fincanımızı fırlatıp atmadığımız gibi, dostumuzu da kolayca hayatımızdan çıkarmayız.
Yürüt beni Rabbim!
Yaşamak denen bu acayip seyrüseferde kalbimizdeki deniz içine yaprakların, çerçöpün düştüğü, sararmış kesif bir su birikintisine dönüyor bazı zamanlar. Bulanıklaşıyor, akıp gitmiyor, kendini tekrar ediyor durmadan. İşte o vakitlerde denize doğru bir gedik açmak icap ediyor, berraklaşmak, Çürümemek, deryadil olmak için. Deryadil. Ne güzel bir
Reklam
bağımsız sinema şeysinin tam ortasındayım sabahın kör vaktinde balkonda elinde bir fincan kahve sırtımda battaniye kuş sesleri horoz sesleri sis sararmış ekinler
Yaşamak denen bu acayip seyrüseferde kalbimizdeki deniz içine yaprakların, çerçöpün düştüğü, sararmış kesif bir su birikintisine dönüyor bazı zamanlar. Bulanıklaşıyor, akıp gitmiyor, kendini tekrar ediyor durmadan. İşte o vakitlerde denize doğru bir gedik açmak icap ediyor, berraklaşmak, Çürümemek, deryadil olmak için. Deryadil. Ne güzel bir
Anadolu’ya sığınma. (Milli Mücadele Dönemi)
Samandıra'ya saat sekizde girebilmiştik. Doğru, Jandarma Karakolu'na gittik. Makedonyalı oldukları anlaşılan iki jandarma beni arabadan indirerek zemini toprak, içinde dört büyük yatak bulunan bir odaya götürdüler. Odanın ortasında büyük bir soba vardı. Tek tahta sandalyeyi bana verdiler. Jandarmanın biri, önce sobaya odun doldurduktan
Sayfa 95 - Halide Edip AdıvarKitabı okudu
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Reklam
17 öğeden 11 ile 17 arasındakiler gösteriliyor.