Yaşamak denen bu acayip seyrüseferde kalbimizdeki deniz içine yaprakların, çerçöpün düştüğü, sararmış kesif bir su birikintisine dönüyor bazı zamanlar. Bulanıklaşıyor, akıp gitmiyor, kendini tekrar ediyor durmadan. İşte o vakitlerde denize doğru bir gedik açmak icap ediyor, berraklaşmak, Çürümemek, deryadil olmak için. Deryadil. Ne güzel bir
Yürüt beni Rabbim!
Yaşamak denen bu acayip seyrüseferde kalbimizdeki deniz içine yaprakların, çerçöpün düştüğü, sararmış kesif bir su birikintisine dönüyor bazı zamanlar. Bulanıklaşıyor, akıp gitmiyor, kendini tekrar ediyor durmadan. İşte o vakitlerde denize doğru bir gedik açmak icap ediyor, berraklaşmak, Çürümemek, deryadil olmak için. Deryadil. Ne güzel bir
Reklam
+Bir romanın içindeyim sanki. -Keşke sahiden öyle olsaydı, bu sahneyi yazan romacıya ricada bulunurduk. +Ne derdik ona? -Şöyle boş bir sayfa aç dostum. Kıvrımlı bir hıyaban tasvir et. Yolun ortasına da filmlerdekine benzer kırmızı renkte gıcır gıcır bir otomobil koy. Direksiyonun başında ben, yanımda sen ve arkada sevdiklerimiz... Üstümüze tombul bulutlar yaz. Mevsim hazan olsun, araba hızlandıkça sararmış yapraklar savrulsun. Durma yazmaya devam et, mutluluğumuzu da tarif et. +Kahve de isteyelim. İki fincan. -İsteyelim, anasını satayım...
Sararmış fincan
Eski japon kültüründe, parıldayan her şey değersiz ve bayağı kabul edilirdi. Çünkü, bu kültüre göre, parıldayan bir nesne yenidir ve bu yüzden, kullanımdan kaynaklanan soylulukla henüz değer kazanmamıştır. Eskimiş, pek çok kez çay içmekten sararmış bir fincan, sabrımızı, özenimizi aktardığımız, bizimle yaşamış bir eşyadır. Hem bize hizmet etmiş hem de zamanla huylarımızı, duygularımızı yüklenmiştir...
bağımsız sinema şeysinin tam ortasındayım sabahın kör vaktinde balkonda elinde bir fincan kahve sırtımda battaniye kuş sesleri horoz sesleri sis sararmış ekinler
Eski dostlar...
Eski Japon kültüründe, parıldayan her şey değersiz ve bayağı kabul edilirdi. Çünkü, bu kültüre göre, parıldayan bir nesne yenidir ve bu yüzden, kullanımdan kaynaklanan soylulukla değer kazanmamıştır. Eskimiş, pek çok kez çay içmekten sararmış bir fincan, sabrımızı, özenimizi aktardığımız, bizimle yaşamış bir eşyadır. Hem bize hizmet etmiş hem de zamanla huylarımızı, duygularımızı yüklenmiştir. Gerçek dostluklar da zamanın sararttığı fincan gibidir. Dostluklarda da gündelik eşyalarda olduğu gibi çatlaklar ve gölgeler bulunabilir. Ancak, eskimiş fincanımızı fırlatıp atmadığımız gibi, dostumuzu da kolayca hayatımızdan çıkarmayız.
Reklam
Kefenimizden evvel çürüyoruz.
Bu gözler, baktığı zaman gören, gördüğü şeyin hayalini ayna gibi içine aksettiren bu gözler nerede? Onlar birer fincan renkli suydu. Toprağa döküldü. Buhar olup bulutlara karıştı. Nerede bu adam Osman? Gözünü, yüzünü, ellerini, ayaklarını bırak bütün terkibiyle terkibinin tek ve yegane manasıyla nerede bu adam? Eridi, dağıldı, kurudu, ufalandı , silindi değil mi? Ya erimek, dağılmak, kurumak, ufalanmak, silinmek de ne demek? Her şey erir, dağılır, kurur,ufalanır,silinir.Fakat bu adamın terkibinden çıkan, terkibinin mihrak noktasından fışkıran hayat alevleri, varlık şevk ve kudreti, var olmak haz ve emniyeti nasıl silinir? Bu haz ve emniyet iradesi nasıl olur da miskin eczamızı birbirine lehimlemez? Leşimizi ensesinden kavrayıp ayağa kaldırmaz? Yoksa asıl giden, silinen o mu? Hayır! O silinmiyor. Belki değil, yüzde yüz silinmiyor. Çatlarım, yine inanamam. Silinemez, Fakat nereye gittiğine, nerede gezdiğine, nasıl olduğuna aklımız ermiyor. Osman! Aklımız yetmiyor. Onun için çıldırıyoruz. Şu resme bak! Bir takım nebatlardan çıkarılmış boyalarıyla, muşambası ve çerçevesi karşımızda. O bir şeyin kendisi değil, taklidi. O şeyin kendisi yok, taklidi var. Bu nasıl güneş ki kendisi yok, dalgalarda aksi var? Yaşamıyoruz. Resimlerimiz,fotoğraflarımız kadar yaşamıyoruz. Mendilimiz, gömleğimiz, potinlerimiz kadar yaşamıyoruz. Bir sigara kağıdını şu masaya koy, üstüne bir taş bırak, kapıları kapa ve git! Üçyüz sene sonra gel, yerinde bulursun. Belki sararmış, belki buruşmuş, fakat yine o. Bir sigara kağıdı kadar yaşayamıyoruz. Kefenimizden evvel çürüyoruz.
Sayfa 107 - Büyük Doğu YayınlarıKitabı okudu
Bu gözler, baktığı zaman gören, gördüğü şeyin hayalini ayna gibi içine aksettiren bu gözler nerede? Onlar bir fincan renkli suydu. Toprağa döküldü. Buhar olup bulutlara karıştı. Nerde bu adam Osman? Gözünü , yüzünü, ellerini ,ayaklarını bırak bütün terkibiyle , terkibinin tek ve yegane manasiyle nerde bu adam? Eridi , dağıldı, kurudu ,ufalandı,
Bu gözler, baktığı zaman gören, gördüğü şeyin hayalini ayna gibi içine aksettiren bu gözler nerede? Onlar birer fincan renkli suydu. Toprağa döküldü. Buhar olup bulutlara karıştı... Gözünü, yüzünü, ellerini, ayaklarını bırak bütün terkibiyle, terkibinin tek ve yegâne manasıyla nerede bu adam? Eridi, dağıldı, kurudu, ufalandı, silindi değil mi? Ya erimek, dağılmak, kurumak, ufalanmak, silinmek de ne demek? Her şey erir, dağılır, kurur, ufalanır, silinir. Fakat bu adamın terkibinden çıkan, terkibinin mihrak noktasından fışkıran hayat alevleri, varlık şevk ve kudreti, var olmak haz ve emniyeti nasıl silinir? Bu haz ve emniyet iradesi nasıl olur da miskin eczamızı birbirine lehimlemez? Leşimizi ensesinden kavrayıp ayağa kaldırmaz? Yoksa asıl giden, silinen o mu? (Sükût, müzik.) Hayır! O silinmiyor. Belki değil, yüzde yüz silinmiyor. Çatlarım, yine inanamam. Silinemez. Fakat nereye gittiğine, nerede gezdiğine, nasıl olduğuna aklımız ermiyor. Osman! Aklımız yetmiyor. Onun için çıldırıyoruz... (Sükût, müzik.) Yaşamıyoruz. Resimlerimiz, fotoğraflarımız kadar yaşamıyoruz. Mendilimiz, gömleğimiz, potinlerimiz kadar yaşamıyoruz. (Hızla dönüp masasını gösterir.) Bir sigara kâğıdını şu masaya koy, üstüne bir taş bırak, kapıları kapa ve git! Üç yüz sene sonra gel, yerinde bulursun. Belki sararmış, belki buruşmuş, fakat yine o. Bir sigara kağıdı kadar yaşayamıyoruz. Kefenimizden evvel çürüyoruz.
Bu gözler, baktığı zaman gören, gördüğü şeyin hayalini ayna gibi içine aksettiren bu gözler nerede? Onlar birer fincan renkli suydu, Toprağa döküldü. Bahar olup bulutlara karıştı. (Sesi birden coşar.Gitgide kendisini kaybediyor) Nerede bu adam Osman? Gözünü, yüzünü, ellerini, ayaklarını bırak bütün terkibiyle terkibinin tek ve yegane manasiyle
16 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.