"Onu tanıyan ve itaat eden, zindanda dahi olsa bahtiyardır. Onu unutan, saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır." (Şualar, On Birinci Şua, Altıncı Mes'ele)
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
KAHRAMAN ORDUMUZA
👉1-Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
İstiklal Marşımız "korkma" diye başlar. Biliyorsun ki bu, Resûl-i Ekrem'in Sevr mağarasında Ebû Bekir'e söylediğidir. Bunlar tesadüf değil." (İsmet ÖZEL)
İstiklâl Marşı'nın ilk kelimesi KORKMAdır. Buradaki korku ne can
YouTube kitap kanalımda İnsan Neyle Yaşar? kitabını neden en çok Türkiye'nin okuduğundan bahsettim: ytbe.one/FLNbCSjFh2I
Tolstoy'un bu kitabından çok daha sağlam kitapları varken neden bu kitap bu kadar abartılıyor? Bu kitabı okurken kendimi patileri arasında kuru ekmek tutan köpek yani Ekmek Reis gibi hissettim.
İtiraflarım
Mahrem savaş, saray siyasetidir.
Biri Beştepe'de, öteki Pensilvanya'da.
Kapıları birbirine karşı saraylarda yaşıyorlar.
Silivri'yi kuranlar, Gezi'ye vuranlar, Anayasa'yı yıkanlar şimdi ayrı mahallelerde soluk alıyor.
“Esse est percipi.” demiş Berkeley, yani; “Var olmak algılanmaktır.” Hayyam, rubaisinde bunu şöyle anlattı;
“Ben olmayınca bu güller bu serviler yok.
Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.
Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok.
Ben düşündükçe var dünya ben yok o da yok!”Veysel’in “Güzelliğin on par etmez şu bendeki aşk olmasa.” dediği de bu. Hatta Einstein’ın izafiyet teorisinde de bahsettiği şey bu. Herkesin dünyası, algıladığı zamana ve mekana göre var. Saraylarda oturanların dünyası ile, gecekonduda yaşayanın dünyası hiçbir zaman aynı olmaz.