Eşyalarımı hazırlamak üzere odama dönerken
koridorda protokolü temsilen Kral Lear, Lady Diana ve Yüzüklerin Efendisi beni karşıladı. Törenlerle
kutlandım. Sokrates beni öptü. Bayram değil seyran değil Sokrates beni niye öptü diye düşünmeye fırsat bulamadan, Aysel Gürel koluma girip bağıra çağıra şarkı söylemeye başladı. Çaresiz gözlerim Tanpınar’ı aradı. Gözlerim Tanpınar’ı buldu. Saatimi ayarladım. Valizimi hazırladım. Diğer arkadaşlarla vedalaşmaya fırsat bulamadım.
Çoban uzun gölgesini sürüyerek tiz ve çocuksu bir sesle şarkı söylüyordu: "Bin dokuz yüz otuz yedi yılıydı, Japon şeytanları girdi ovalara. Önce Marco Polo Köprüsü'nü aldılar, sonra Shanhai Geçidi'ni, bizim ]inan şehrine kadar gelen bir demiryolu yaptılar. Bizim 8.Yol Ordusu tüfeklerini kurup nişan aldı, pat diye vuruldu bir Japon subayı, bacakları havaya kalktı, ruhu batıya havalandı..." Şarkı daha bitmeden Sima Ku'nun gözleri sıcak gözyaşlarıyla dolmuştu. Acı acı yanan gözlerini ovuşturarak taş köprünün üzerine diz çöktü . . .
Sayfa 581 - Can Yayınları, 1.baskı, 1 Mayıs 2014Kitabı okudu
Yüzük Kardeşliği’ni okumaya başladıktan sonra aslında film ile kitap arasında ciddi farklılıklar olduğunu hatırlamış oldum. Böylece aklıma böyle bir yazı hazırlamak geldi. Bu yazıyı hem sizler için hem de kendim için yazıyorum (sonrasında dönüp dönüp tekrar okuyabilmek amacıyla aslında daha çok kendim için hazırlıyorum sanırım)
Filmlerle kitaplar