Sarmaşık Yılmaz

Artık Rumeli’nin gittiği muhakkak. Fakat bütün şu kolordular, şaşırmış koyun sürüleri gibi kurşun ve gülle altında, kar, çamur ve hastalık içinde mahvolacak. Ah, acaba ondan sonra aklımız başımıza gelecek mi?
Reklam
Şimdi Otuz Sekizinci Alay’dan Şevket Efendi isminde bir yüzbaşının intihar ettiğini haber aldık. Hemen herkes intihar etmek istiyor. Yazık namusa bir kıymet ve ehemmiyet verenlere...
Ben dünyanın başlangıcına yakınım. Çiçeklerin nabzını tutuyorum. Suyun ıslak kaderine, Ağacın yeşil olma âdetine aşinayım.

Reader Follow Recommendations

See All
Bana merhametle baktın. Hâlâ bilmiyorsun. Bak iki bacağım koptu fakat dövüşmek için iki kolum daha var. Aç gözlerini Ayşe, alnındaki kırmızı yarayı kaldır. Yanında yatan şehitten, etrafındaki ölenlerden ben aşağı değilim.
Salim’in elini tuttum; çektim, gözünün içine baktım: "Sen bacaklarını kaybetsen, Fatma'n seni daha çok sever mi?" Salim anlamamış gibi gözlerini açtı. Sonra yavaş yavaş gözlerine eski ma’nâsızlığı geldi. "Yavuklunu mu düşünüyon Beyim," dedi. Salim’in ağzını elimle kapadım. Başım düştü.Niçin ruhumun bu ateşten gömleği, sırtımdan canıma geçiyor? Gözümden, dilimden kızıl, yakıcı yenlerini gösteriyor...
Reklam
Sultanahmet bahçesinin parmaklıklarına dayanmış bir ihtiyar dişsiz, ağzı açık, fersiz gözlerinden, sürülmüş tarla gibi buruşan yanaklarına akan gözyaşlarıyla birlikte bağıra bağıra ağlıyordu. Ayasofya tarafından giren herkes uçan Osmanlı bayraklarını siyah görünce dudaklarından bir feryat, kısılmış bir hıçkırık fırlıyordu. Gözleri sürmeli olduğunu, en boyalı genç kadınlar bile unutmuş, bütün boyaları yanaklarından yaşlarla akıyordu..
Bizim olduğumuz yerde hiç ses yok, belki insan da yok. Galata, Tophane taraflarında bir uğultu duyuyoruz. Hayır, bir şey duymuyoruz. Yalnız benim kalbim pat pat atıyor, yanımdakilerin belki zavallı yaraları sızlıyor, soğuk, hareketsiz gözlerinde bin bir kanlı meydan muharebesinde düşenler uçuyor...
"Ben korktum zannediyorum," dedim. Cemal gülerek, "Ben de," dedi. Ve bunu söylediği için onu daha çok sevdim. Çünkü hayat bana en korkak adamların iddiayla cesaretten bahsedenler olduğunu öğretti.
Yalnızca o müphem esaret günlerinin tortusu muydu zihnini örten, yoksa girdiği onca çatışma içinde başına aldığı sert bir darbe miydi her şeyin sorumlusu? Geçmişi en uzak tarihten itibaren usulca eriyordu avuçlarında. Birkaç on yılı canlandırabiliyordu zihninde gerçi ama ötesi kalın bir pus tabakasının gerisindeydi.
Aynaya bakarken nasıl görünüşünü seyrediyorsa insan, kendi düşüncesinin içine bakarak da özünü seyredebilirdi.
Reklam
Hicret, yalnız evdeki zalimden kaçmak için değil, ruhumuzun derinliklerine ulaşmak için de yapılır.
...İç içe geçen yalnızca örselenmiş gövdeleri değil, kaderleriydi aynı zamanda.
Umut, koşup giderken bir sokağın köşesinde, daha kurşun havadayken vurulup ölmekti..
"Ne çok yalan söyleniyordu yeryüzünde; sözle, yazıyla, resimle ya da susarak." ~Yusuf Atılgan
“Bir gün sana dünyada katlanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğreteceğim.” ~Yusuf Atılgan
Başımdaki kurşun bende hayalât yapıyormuş “Çıkarırız!” diyorum. Beyaz gömleğinin kollarına ciddî ciddî bakıyor. Bacaklarımı keseli daha kaç ay oldu? Yatağımın alt tarafı gülünç bir surette boş. Kurşun çıkarsa kafam da boşalır diye mi çıkarmıyorlar; ne bileyim? Belki başımdakileri çıkarıp beni yalnız bırakmamak için kafamdaki kurşuna dokunmuyorlar. ~Peyami
Reklam
Kitabe-i Seng-i Mezar
Tüfeğini deppoya koydular, Esvabını başkasına verdiler. Artık ne torbasında ekmek kırıntısı, Ne matarasında dudaklarının izi; Öyle bir ruzigar ki, Kendi gitti, İsmi bile kalmadı yadigâr. Yalnız şu beyit kaldı, Kahve ocağında, el yazısıyla: "Ölüm Allah'ın emri, Ayrılık olmasaydı."
Yağmur yağıyor Olric, her taraf ıslanıyor, ağlasak kimse anlamaz değil mi?.. Turgut /Tutunamayanlar