Gök kurşunî. Başım biraz yorgun ve içim titriyor. Gök ziyâsını benim için kısmış gibi; içimde dinlenmek ihtiyacı var, içimde hafif gıcıklayıcı bir tebessüm var.
Bir zabitimiz şehit oldu. Yine bir zabitimiz tehlikeli surette yaralı... Doktorlar sakat kalır, diyorlar. Şimdi bilmem bizi ne yapacaklar?
Yağmur şiddetle yağıyor. Yağmurun altında meçhul ve uzak bir neticeyi bekliyor gibiyiz...
İşte şimdi hareket emri verildi. Nereye? Kimse bilmiyor. Niçin? Kimse bilmiyor. Gözlerini kaybetmiş bir kör sürü gibi bocalanıp gidiyoruz. Ortada ne kumandan var, ne kumanda.
Artık Rumeli’nin gittiği muhakkak. Fakat bütün şu kolordular, şaşırmış koyun sürüleri gibi kurşun ve gülle altında, kar, çamur ve hastalık içinde mahvolacak.
Ah, acaba ondan sonra aklımız başımıza gelecek mi?