Kurd, metingehkaran didarizînin
Benzer bir olay da, 1971 yılında Siirt'te bir mahkeme sıra- sında Feqî Hüseyin Sağnıç'ın da başına gelir. Savcı, Feqî Hü- seyin Sağnıç'a, "Neden Kürdçülük yapıyorsun?" diye sorunca, Feqî Hüseyin, "Önce ben bir soru sorabilir miyim?" diye savcı- ya sorar. Savcı, "sor" der. Diyalog şöyle devam eder: Feqî: "Sizce Kürd var mıdır?" Savcı: "Tabii ki Kürd yoktur." Bunun üzerine Feqî Hüseyin kalkar ve kapıya doğru yürür. Savcı: "Nereye gidiyorsun?" Feqî: "Savcı Bey, Kürd yoksa ortada suç da yoktur. Ya Kürd vardır deyin, ya da beni Kürdçülükle suçlamayın; sizin soruş- turmanıza, benim de ifade vermeme gerek yoktur. "162
Ama belki de ileride bir araya geleceklerdi. Duvarların içindekiler ve dışındakiler. Biri öğretmen, biri hademe olacaktı. Biri hâkim, biri mübaşir. Biri doktor, biri kan tüccarı. Biri savcı, biri yalancı tanık. Biri mimar, biri amele. Biri piyanist, biri piyano hamalı. Biri milletvekili, biri miting simitçisi. Biri metres, biri orospu çocuğu olacaktı. Ama hangisi, hangisi olacaktı?
Sayfa 198 - Doğan KitapKitabı okudu
Reklam
GAZETENİN BİR HAFTASI: KÜBİTEM için tutulan daire Devlet gazetesinin en lüks bürolarından birisi idi. Apartmanın girişi Bayındır sokaktandı ama salonu Meşrutiyet caddesine bakardı. Üç oda ve bir salondan oluşan büronun bir odası sırf Dündar Taşer'e tahsis edilmişti. Dündar Taşer misafirlerini burada karşılar görüşür, sohbetlerini burada
Osmanlı'nın İlk Meydan Muharebesi - İkizce Savaşı (1286)
Osmanlı Devleti'nin ilk meydan muharebesi sayılacak İkizce Savaşı (bazı kaynaklarda Eğrice yahut Ekinci diye anılır) büyük bir zaferle neticelenmiş (1286), fakat Osman Bey canı gibi sevdiği ağabeyi Sarıyatı Savcı Bey'in şehit düşmesi (bazı kaynaklar Osman Bey'in diğer kardeşi Gündüz Alp'in, bazıları her ikisinin bu savaşta şehit düştüğünü yazar) yüzünden zaferin tadına varamamıştı.
Savcı Bey:
"Kendine gel Osmancık, biz intikam peşinde değil, devlet peşindeyiz."
Savcı Bey:
"Devlet olacaksak harcını canımız kanımızla yoğuracağız Osman, buna alışmalıyız."
Reklam
1258 yılının 9 Mayıs'ı...
Gecenin alacalı hüznü çekilip günün ilk ışıkları pembe pembe Söğüte gülümserken, Söğüt'ün daracık sokaklarını sevinç çığlıkları doldurdu: “Müjdeler olsun! Müjdeler olsun!” Kayı Han Aşireti'nin beyi Ertuğrul Gazi'nin Sarıyatı Savcı ve Gündoğdu'dan başka bir oğlu daha olmuştu. Bu güzel haberi herkes bekliyordu. İmam sabah namazının duasını daha da uzattı. Bereketli topraklarda, neslin de bereketine dua edildi. Daha sonra çocuğu kundaklayıp, aşirette bulunan Âhi şeyhlerinden birinin kucağına verdiler. Adının Osman olması kararlaştırılmıştı, Unvanı ise “Fahreddin” olacaktı.
12 Mart muhtırası ve sıkıyönetimin ilanından sonra fakültelerdeki sol işgaller sona ermiş, milliyetçi öğrenciler de okullarına gitmeye başlamışlardı. Demirel iktidarının 1970 Kasım'ından itibaren işgal ettiği Türk Ocağı binası ve ocağın kiracılarından olan Ülkü Ocakları ile Genç Ülkücülerin merkez yöneticilerinin mekânları ise Ankara Site
Mahkeme sürerken Ankara'dan, kendisi de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Adalet Bakanı Hasan Dinçer,nöbetçi savcıyı aramıştı: "Hakime söyle; bu eylemciler mutlaka cezalandırılmalı!" demişti. Nöbetçi savcı duruşma sürerken salona girip hakime, bakanın mesajını iletmişti. Hakim de, "Bakan beye hürmetlerimi ilet; ben kanunları onların beline vuracağım. Hatta onları kışkırtan İsmet Paşa'nın beline vuracağım. Merak etmesin," cevabını vermişti. Genç hukuk öğrencileri, adaletin nasıl siyasetin emrine girdiğini orada gözleriyle gördü.
"Sevgiye olan açlığı, ona muhtaç bırakıldığından kaynaklanıyor. Biyolojik, ahlaksal, hukuksal, dinsel açıdan onu sevmesi gerekenlerden bu ihtiyacını hiç karşılayamamıştı. Aile kavramına hakim değildi. Savcı da değildi. Mübaşir bile olamamıştı. Sığındığı her şey onu helak etmiş, tufanın içinde boğulmuştu. Kuyuya atılmış, üç kuruşa satılmıştı. O yüzden sevgi üzerine tam oturmuyordu."
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.