Hiç kimse izlemiyormuş gibi dans et, hiç incinmemiş gibi sev, hiç kimse dinlemiyormuş gibi şarkı söyle, dünya cennetmiş gibi yaşa.
Mark Twain
youtube.com/watch?v=5-juDiD...
Bir gün ışıksız rüzgarsız bir sessizlikle geldi. Gideceğim, dedi. Burada üşüyorum. Dünya ağır. İnsan korkunç. İnanacak gücüm kalmadı. Güzellik yıkıcı. Hiçbir inceliğe inanmıyorum. Bir sonsuz kum içinde bir yıldız rüyasıyım. Seni sevecektim. Söyleyemedim... Gidince mi? Yalnızlık benden önce gidecek, biliyorum. Belki filizlenen bir taş... Bir yerlerde.
Hepsi bu...
Şükrü Erbaş
Gönül yorgunluğu ne, biliyor musun? Gökte yıldızın kalmıyor. Gölgen bir yere sığmıyor. İçindeki şarkı içinde boğuluyor. Penceren sokağa bakmıyor. Bütün sevgi sözcükleri kalbinde cezaya dönüyor. Kirpiklerin hiçbir güzellikle halkalanmıyor. Baktığın bütün sular yeraltına çekiliyor. Sevmek korkusu ayrılıktan çok önce acı veriyor. ‘Dünyanın bütün cenazeleri evinin önünden kalkıyor.’ Her gün bir arkadaşın büyüdüğünüz zamanlarda kayboluyor. Girdiğin çıktığın bütün kapıların önünde yabancı, ardında yalnızlık olup kalıyorsun. Ne, biliyor musun gönül yorgunluğu? Kendinden soğuyorsun. Sözünden soğuyorsun. Geçmişinden soğuyorsun. İnandıklarından soğuyorsun. Baktığın yüzlerden soğuyorsun. İçine bile bakmıyorsun artık. Dünya, inandığın o yitik cennet değil.
Canım çok sıkkın. Ama sebebini anlatamam, ne size, ne başkasına...Her insan kendi dramını yaşıyor derler, fakat benim dramım Dante'nin cehenneminden de beter.
Ne olurdu kokunun da fotoğrafı olsaydı.
Sesin fotoğrafı, boşluğun fotoğrafı.
Parmak uçlarındaki karıncanın,
Ruhtaki üşümenin fotoğrafı...
Ölüm kimseyi bu kadar yalnız bırakmazdı.