On yillik savas
döneminden çikmis, egitimli nüfusunun çoğunu bu savaşlarda kaybetmiş
ve yeni kurulmuş bir ülkenin zayıf kaynaklarına rağmen yurt disina ögrenci yollamistir. Bu dönemde sadece teknik dallar değil arkeoloji,
filoloji ve hatta Bizans tetkikleri için de ögrenciler gönderildi. Jale Inan, Sahap Kocatopçu, Sadi Irmak, Akdes Nimet Kurat, Enver Ziya Karal, Sabahattin Ali, Sebahattin Eyüboglu.. Arkeoloji icin gidenlerden Ekrem
Akurgal ve Hititolojinin babalarindan sayilan Sedat Alp önerli bilginter oldular.
Herkese merhaba, yeni bir kitapla sizlerleyim. Sebahattin Ali gerek insana dair anlatımları , gerekse eserlerindeki yoğun duygu aktarımıyla bana hitap eden bir yazar. İçimizdeki Şeytan kitabını geçen senenin sonlarında okumuştum. İçerik olarak olay örgüsünden ziyade duygu akışına önem veren bir anlatımı olduğu için benim için uzun soluklu bir okuma olmuştu. “Bir çırpıda okunacak” kitaplar kategorisine asla giremeyecek bir kitap diyebilirim. Emek isteyen, karakterlerin duygularına ve yaşam felsefelerine eğilmek isteyen bir eser.
Karakterin yaptığı tüm hataları, insanlara dair işlediği tüm kusurları kitap adından anlaşılacağı gibi “içindeki şeytana” atfetmesi benim için bir hayli ironik olmuştu. Hatta bu tarz düşünce tarzlarını sosyal hayatta çevremizde de görebildiğimizi farkettim. Genel olarak ağır ilerleyen ve insana, insan duygularına eğilen bir kitap. Herkesin severek okuyacağını düşündüğüm bir kitap değil. Psikoloji alanına ilgi duyanların seveceğini düşündüğüm bir kitap.
“İçimizde şeytan yok... İçimizde acizlik var, tembellik var. İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey ; hakikatleri görmekten kaçma eğilimi var.”
Aslında tüm kitabın özeti şu bir kaç cümlede gizli. Bizim de yaptığımız, yapacağımız tüm kusurları atfettiğimiz, hep suçladığımız, bizden bağımsız, irademiz dışında gibi gösterdiğimiz bir kaçınma , sığınma adamız olan “nefsimiz” yok mu? Selam ve dua ile.
İçimizdeki ŞeytanSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2019171,9bin okunma
Kendisi aşırı solun ayak seslerinden rahatsız olmuştu. Atsız, başlatmış olduğu bu fikir mücadelesi sonucunda, söz konusu akıma sempati duyan Sebahattin Ali'nin şahsını açmış olduğu davadan dolayı yargıya intikal ettirilmişti. Milliyetçilerin mahkemeye akın ettiği günde (26 Nisan 1944) heyet, salona ancak camlardan girebilmişti...
Sabahattin Ali (Davacı) "Bana vatan haini dedi."
Nihal atsız (Davalı) "Bir vatansever olarak Türkiye'nin uçuruma sürüklendiğini görüyorum. Komünistler ve memleketi batırmak isteyenler birbirine destek vererek en büyük mevkilere çıkarılırken memleket severler, her türlü darbe ile saf dışı ediliyor. Ben Saraçoğlu'na gazetemde yayımladığım mektubumda, bu hususun önemini hatırlatmak istedim."
Davanın neticesi Atsız'ı suçsuz bulurken, Sabahattin Ali'yi on dört aya mahkum etmişti.
Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde fakat herşeyden habersiz yaşayıp gidecektim.
Sen bana, Dünya' da başka türlü bir hayatın da mevcut olduğunu benimde bit ruhum olduğunu öğrettin.
Sebahattin Ali