SAKIN ALLAH'I ZALİMLERİN YAPTIKLARINDAN HABERSİZ SANMA Bir Müslüman, Yahudi komşusundan borç alır. Fakat ödeme vakti geldiğinde borcunu inkâr eder, komşusunu yalancılıkla suçlar. Tartışma büyür. Birlikte Kadı’ya giderler. Borcu veren Yahudi, komşusuna güvendiği için senet almamış, şahit de tutmamıştır. Bu şartlar altında Kadı hükmedemez. Geriye
Zaman Gazetesi'nde yayımlanmayan son yazısı
Cemil Meriç
Marksizmin Dinlere Meydan Okuyuşu ... Eski İslâm tarihçilerine göre, Sahabe'den Ebu Zer El Gıfari, Hristiyan ve Musevi rahiplerinin açgözlülüklerini kı­nayan bir ayeti yorumladığı için muahezelere uğramış. Ebu Zer’in suçu; bu ayetin İslâm zenginleri için de geçerli olduğunu söylemek, Cenab-ı Hak bize de ihtarda bulunu­yor, demek. Güzel bir örnek bence. İktidara geçen her ide­oloji, dayandığı prensipler sayesinde, başkalarında ayan beyan gördüğü kusurlardan münezzeh olduğuna inanır; kendi hatalarına gözlerini yummak, onları gizlemek, hatta meziyet gibi göstermek eğilimindedir. Bunun için gerçekleştirilen toplumun, tahayyül edilen topluma tıpatıp uydu­ğunu ispata çalışır. Bir adam ayağa kalkıp da, durun baka­lım, prensipleri çiğniyorsunuz, prensipler, bağlı olduğunuz ideolojik teşkilât üyeleri için de geçerlidir, deyince, bir dö­nemeç aşılmış olur. Münzevi Ebu Zer’in, bu ayet bizim için de nazil olmuştur diye haykırması, tarihin devam ettiğinin, beşer vicdanının ölmediğinin, gerçeğin pürüzleri karşısın­da birilerinin daima sesini yükselteceğinin inkâr kabul et­mez bir delili. Tarih boyunca nadiren şahit olduğumuz bir ihtar. Bu ihtarlar sayesindedir ki, insan tabiatına hâlâ güve­nebiliyoruz. Yaratıcı iyimserlik İslâm’da başlangıçtan itibaren mevcut. İslâmiyet, insan aracılığıyla zulümsüz bir toplum kurmayı emreder. Tabii Allah’ın inayetiyle ama insan aracılığıyla. Klasik İslâmiyet asırlarca şeriatın zulmü önleyeceğine inanmıştır. Ama acaba Şeriat, adaletin gerçekleşmesi, zulmün önlenmesi için yeterli olmuş mudur?
Reklam
Tirmizi Abdullah B. Amr 'dan (radıyallahu anh) rivayet ettiği hadiste Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem )şöyle buyurmaktadır ; israiloğullarının başına gelenlerin aynısı benim ümmetimin de başına gelecektir .Öyle ki; onlar da annesi ile alenen ilişki kuran varsa, benim ümmetimden de bunu yapan olacaktır .israiloğulları 72 fırkaya bölündü, Benim ümmetim ise 73 fırkaya bölünecektir bir fırka hariç hepsi cehenneme girecektir .Sahabiler: "Onlar kimlerdir" diye sorar .Peygamber Efendimiz şöyle cevap verir:" ben ve ashabımın yoludur.
Sayfa 28
Kendini beğenmiş Necdli genç Muhammed, Kur’ânı ve sünneti anlama husûsunda, nefsine uyardı. Sâdece kendi zemânındaki âlimlerin ve dört mezheb imâmının görüşlerini değil, Ebû Bekr, Ömer gibi sahâbe büyüklerinin de görüşlerini hiçe sayardı. Kur’ânın bir âyetini onlara muhâlif zan etdiği zemân: Peygamber: (Ben size Kur’ânı ve sünneti bırakdım) demişdir. (Ben size Kur’ânı, sünneti ve sahâbe ve mezheb âlimlerini bırakdım) dememişdir*. *[Necdli Muhammed, bu sözü ile, Eshâb-ı kirâma tâbi’ olmağı emr eden, hadîs-i şerîfleri inkâr etmekdedir.] Binâenaleyh, herkese farz olan, mezheb görüşlerine, sahâbe ve âlimlerin söylediklerine ne kadar muhâlif de olsa, Kur’âna ve sünnete tâbi’ olmakdır*, derdi. *[Şimdi, bütün islâm memleketlerinde, câhil ve hâin kimseler, din adamı şekline girerek, Ehl-i sünnet âlimlerine saldırıyorlar. Sü’ûdî Arabistândan aldıkları bol para karşılığında, vehhâbîliği medh ediyorlar. Hepsi, her yerde, Necdli Muhammedin yukarıdaki sözünü silâh olarak kullanıyorlar. Hâlbuki, Eshâb-ı kirâmın ve Ehl-i sünnet âlimlerinin, dört imâmın hiçbir sözü Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere muhâlif değildir. Bunlara hiçbir ilâve yapmamışlar, bunları açıklamışlardır. Vehhâbîler, ingilizler gibi, yalanlarla, müslimânları aldatıyorlar.]
E-kitap
Kur'an'ı Tanıyor Musunuz?
Örtülü şirkin dini istila etmesinde en çok işleyen yol, din temsilcisi sayılan kişilerin (haham, rahip, sahabe, imam, şeyh, efendi vs.) rabler haline getirilmesidir. Müşriklerin yaptığı, Allah’ı inkâr ve ret değil, Allah’ın yanına yöresine birtakım yedek ilahlar koymaktır. Müşrikler Allah’ı asla inkâr etmediler. Yaptıkları Allah’ı tepeye oturtup O’nun altına yedek ilahlar yerleştirmekti. Şirkin zulüm ve yıkımı buradan kaynaklanmaktadır. İnsanları rab edinmek, din adamlarının sözlerini Allah’ın sözleri gibi kabul etmekle vücut bulur. Kim Rahman’ın Zikri’ni/Kur’an’ı görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de ona can yoldaşı olur. Bunlar onları yoldan tamamen saptırırlar. Onlarsa kendilerinin hala hidayet üzere olduklarını sanırlar. Sonunda bize geldiğinde, şeytan, yoldaşına şöyle der: ‘‘Keşke aramızda iki doğu arası kadar uzaklık olsaydı. Ne kötü yoldaşmışsın sen!’’ (Zühruf, 36-38)
Tasavvuf, kadınla erkek arasındaki farkı kaldırmaya çalışmıştır. Esasen İslamda harem hayatı yoktu. Cahiliyye devrine nazaran kadın, İslamda pek büyük haklar kazanmıştı. Sahabe, Ayişe'den, Ümmü-Seleme'den hadisler rivayet ederler, şairler, şiirlerini İmam Huseyn'ın kızı Sekine'ye arzederler, fikirlerini alırlar, eleştirmesine önem verirlerdi. Harem hayatı, saray hayatiyle başladı ve medrese, kadını toplumdan ayırdı.
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.