Kudretli Appius Claudius Crassus’un şehvetine teslim olmayı reddeden çekici ve genç bakire Verginia efsanesi de Lucretia’nınki kadar önemli bir örnektir. Appius, kadını okul yolunda tutuklatıp köle-soylu olmakla suçlayarak intikam alır. Kadın aslında köle soyundan gelmiyordu ama eğer böyle bilinirse ona tecavüz etmek serbest olacaktı. Kadının konumu üzerine yapılan sonraki mahkemenin sonucu belliydi çünkü hakim Appius’un ta kendisiydi. Mahkemeye son anda şehir dışından gelen Verginia’nın babasının, Appius’u “vahşi bir hayvan gibi” gelişigüzel geyrimeşru ilişkiye girmeye çalışmakla suçlayan ateşli konuşması bile sonucu değiştiremedi. Hakimden isteyebildiği tek şey, cezası infaz edilmeden önce kızıyla birkaç dakika baş başa kalmaktı. Baş başa kaldıklarında Verginia’nın babası gizlediği bıçağı çıkarıp kızına doğrulttu. “Seni özgürlüğe kavuşturmamın tek yolu bu kızım,” dedi ve bıçağı kızın kalbine sapladı. Daha sonra Verginia’nın göğsünden kanlı bıçağı çıkararak Appius’a yöneldi ve yüksek sesle şöyle dedi: “Bu kanla, Appius, senin zihnindeki intikamı ben aldım.” Bu hadisenin ardından Kudretli Appius tahttan indirildi.
Eşitliği (feminizmi) savunanların evliliğe karşı olduğuna, aile birliğinin yıkılması için çabaladıklarına dair bir başka şehir efsanesi üretilmiştir. Fakat bu da doğru değildir.(...) bahsedilen, imza altına alınmış zorunlu birlikteliklerdir, küçük çocukların imza ile birilerine teslim edilmesidir, toplumdaki bazı kalıplaşmış davranış ve düşünce biçimleri yüzünden gerçek bir bağı asla kuramadan birbirine katlanmak zorunda kalan insanların bir çatı altında yaşamaya çalışmasıdır. Gerçek bağlarla kurulmuş bir aileye kimsenin bir itirazı yoktur. Sevgi ve güvenle yürütülen aile ilişkilerine kimsenin bir itirazı yoktur.
Reklam
Kırmamak,üzmemek,kaybetmemek... Şehir efsanesi gibi :)
Şunu da bir iyi belle: Benim için çok mühim olan, sana âşık olmak veya âşık olmadığımı bağırıp yır­tınmak değildir. Aslolan, seni kırmamak, üzmemek, kaybetmemektir. Anladın mı canım? Daha kâfi gör­mediğin izahlar, açıklamasını istediğin hususlar varsa yaz.
Biraz daha ilerleyelim şehirleri kuralım artık insan türü sanıldığı gibi tarım devriminden sonra tahıl yemeye başlamadı diş taşlarından alınan örnekler diş minesi üzerindeki izlerin palio antropolojik ve moneküler antropolojik araştırılmasından ortaya çıkan gerçek tahılları 2 milyon yıldan buyana tükettiğimiz ayrıca polio antropolojik bilmeye bile
“SOĞUK KIYI” ERİYOR “Burada ölmek yasak” diyor yaygın bir şehir efsanesi. David Freid’ın Longyearbyen’da Kimse Ölmez (2017) adlı bir belgeseli bile var. Belgeselde, Longyearbyen sakini esnaf Morten Flygel, “Burada gömülmeme izin verileceğini sanmam” diyor. Neden mi? “Donmuş toprak yüzünden. Gömüldükten 10 yıl sonra bile gelip bana “merhaba” diyebilirsin!” Flygel kısmen haklı. Svalbard’da 1950 yılından bu yana tabutla define izin verilmiyor, sadece bir vazo içinde külleriniz gömülebiliyor. Sebebi gerçekten de donmuş toprak. Adalarda yüzey toprağının hemen altında bulunan donmuş tabaka, bir tür derin dondurucu görevi görüyor. Normal şartlar altında yıl boyu çözünmeyen bu tabaka, organik ve inorganik maddeleri bozulmadan muhafaza ediyor. Buna ölülerin bedenleri de dahil! Bugün Longyearbyen tundrasının beyaz haçlarla mimlenmiş mezarlığında, 1918’de İspanyol salgınında ölenler de yatıyor. Yasağın bir sebebi de bu zaten: Toprak, bedenler gibi virüsleri de muhafaza ediyor olabilir. Daha da kötüsü, şimdi bu toprak çözünüyor. Svalbard bir süredir Arktik bölgenin kuzey kesiminin en “sıcak” donmuş toprağına sahip. Böyle giderse, yüzeyin altındaki donmuş tabakaya ulaşmak için toprağı giderek daha fazla kazmak gerekecek.
“Hem İstanbul’un yazılmamış ve çok efsanesi vardır!Her ölünün bir hikâyesi,Her yapılanın bir gayesi vardır.İstanbul’u her kim anlatsa eksik,Kim onunla ilgili bir şeyler söylese yarım kalmış.Kim ona güzel dese yalan,Zira gözle görmeden anlaşılmaz.Her karışında bir ayrı efsun bulduğum,Hadi beldesinde bir ayrı hikâye okuduğum,Her insanın simasını bir ayrı hüzün gördüğüm şehir;Adı İstanbul.De ki;hayal, de ki;rüya ve de ki;yalandır.Ama İstanbul yalnızca bir şehir değil henüz yazılamamış bir romandır.”
Reklam
El dorado efsanesi altın şehir efsanesi olarak bilinir. Efsaneye göre dini şölen yeni liderin ilan edilmesiyle başlıyordu. Muiska kralı ya da başrahibi, göreve başlamadan önce bir süre için kadınsız, tuz yemeden, bir mağarada inzivaya çekilirdi. Sonra ilk yaptığı, Guatavita Gölü’ne gidip ilah diye taptıkları iblise hediyeler ve kurbanlar sunmaktı. Gölün etrafındaki şölen esnasında tahtın yeni varisinin derisi yüzülüp, yapışkan çirişle kutsal yağlama sonrası üstüne boydan boya bütün vücudunu kaplayana dek altın tozu dökülürdü. Bunun ardından kral ve çıplak halde dört önde gelen reis çeşitli altın eşyalarla ve mücevherlerle bir sala yerleştirildi. Gölün ortasına yaklaşıldıktan sonra saldakiler tarafından kıyıdakilere sessiz olunması için işaret verilirdi ve yanında getirdikleri hediye olarak göle atılırdı. Sonra kralın kendisi suya atlardı ve üstündeki altın tozu diğer mücevherlerle birlikte dibe gömülürdü. Kıyıya tekrar dönerken şarkıcıların ve dansözlerin bağrışmaları yeniden başlardı.” Görüldüğü gibi burada Muiska yerlileri tamamen inançsal bir anlam yükledikleri bu ayinde büyük bir huşu ile ilahlarına adanmışlıklarını ve hediyeleri olan altını sunmaktadırlar.
Her sabah
Hem origami kursuna gidip, aşk acından nasıl kurtulabilirsin. Ya ben bu origami kursunu bir şehir efsanesi sanıyordum. Yani el işi kâğıtlarından kuş yapmak için neden kursa gider insan diyordum. O yaptıklarını süs diye koyamazsın, kâğıt lan. Birine hediye etsen, küfür ettiğini zanneder. Neymiş işte bir felsefesi varmış. Bu uzak doğulular da her boku, felsefesi var diye iyi pazarlıyorlar. Al işte canlı örnek, kursa gitmiş kendini sevmiş ideal eşini bulmuş. Bi de utanmadan bana yaşam koçluğu yapacakmış. Her sabah bu kızın sesiyle uyandığımı düşünemiyorum.
Nuh'un hikayesi, Babil efsanesi Uta-Napistim'den turetilmistir ve Tanrı insanoğluna kızarak tek bir aile hariç herkesi yok eder. Benzer bir hikayede ise İbrahim 'in yeğeni Lut, şehirdeki tek adil ve ahlakli insan olduğu için seçilmiştir ve tüm şehir kükürde boğulurken, Lut ve iki kızı kacabilmistir. Lakin bu iki kızı babalarıyla yüksek bir mağarada yaşarlar ve uzun süredir erkek özlemi çektikleri için babalarını sarhoş edip onunla ilişkiye girerler. (Şehirdeki en ahlaklı aile?) İbrahim ise 3 büyük tektanrili dinin kurucu babasıdır ve saygı görür. Karısı Sare ile birlikte kıtlıktan dolayı Mısır'a kacmislardir ve karısının güzelliğinin başına bela açacağını düşünen İbrahim, onu kardeşi olarak tanıtır ve Sare de Firavunun haremine alınır. Bunun karşılığında Firavun İbrahim'i zengin yapar. Bu anlaşmadan memnun olmayan Tanrı ise Firavuna birçok felaket gönderir. Gerçeği öğrenen Firavun, İbrahim ile Sare'yi Mısır'dan kovar. Çift ise aynı kurguyu bu sefer de Gerar Kralına yapar. O da gerçeği öğrenince yine ikisini de ülkeden kovar. İbrahim'in oğlu İsmail'i (Hristiyanlık'ta İshak) Tanrı uğruna kurban etme hikayesi ise yine önemli bir hikayedir. Tüm bu hikayeler aslında kutsal kitaplarda yazan hikayelerin tamamen doğru kabul edilmelerinin yanlış olacağını gösterir. Kutsal kitaplardaki bazı hikayeler ahlak anlayışımıza uygunken bazıları değildir. Peki hangi hikayeleri doğru ve uygun kabul edeceğiz? Bu sebeple, ahlaki dogrulamizi belirleyen bağımsız kıstasları kutsal metinlerden geliyor olamaz.
Sayfa 223Kitabı okudu
384 öğeden 251 ile 260 arasındakiler gösteriliyor.