Perpetua ve Felicity neden bebeklerini terk edip ölmek için bu kadar kararlıydılar? Tıpkı Perpetua'nın günlüğünde belirttiği gibi dinlerine ve Hıristiyan yoldaşlarına sadakat hiç kuşkusuz çok önemliydi. Ancak şehit olmanın makul, bencilce nedenleri de vardı. Perpetua'nın idamı döneminde şehitlik bir nevi kurtuluşa ekspres asansör olarak görülüyordu. Şehitlere, işledikleri pis günahlara bakılmaksızın cennetin en yüce mertebelerinde, bizzat Tanrı'ya yakın bir yer garanti edilmişti. 3. yüzyılda zindanda idam edilmeyi bekleyen müstakbel şehitlerin hareketlerinin cennete yükselmelerini önleyemeyeceğini bilerek ziyafet çekip, içki içmeleri ve ziyarete gelen Hıristiyan kadınlarla özgürce zina etmeleri Kartaca Piskoposu Cyprianus'u rahatsız ediyordu.
Bugün günlerden ne ,
Bugün günlerden ;
' Mevla bizi affede
Gör ne güzel ıyd ola
Cürmü hatalar gide
Bayram o bayram ola '
Alvarlı Efe ~
Allah'ım, bayram herkese bayram olsun; ölüye, diriye, şehitlere, dünya üzerindeki tüm mazlumlara, zulmün ortasında kalanlara, bakışında gizi olanlara... Üç noktanın ortasında kendine yer bulup dua bekleyenlere Sen güzel kapılar aç Allah'ım.
Kâfirlerin kılıçlarıyla öldürülen şehitlere, bedenleri sıkıntı çektiği için birçok nimet verildi. Bunlar böyle olduğuna göre sen, sevgi kılıçlarıyla öldürülen şehitlere ne büyük nimetler verileceğini bi düşün.
"Şehitlere serdar olmak isteriz, Oğul.
Gayrı yorulduk, dünya gailesinden usandık."
Orhan Gazi sağ elinin şehadet parmağını kaldırdı:
“Eşhedü...”
Gerisini içinden tamamladıktan sonra elini indirdı. Gözlerini son bir daha açtı. Henüz işitilir bir sesle:
“Tekbir” dedi.
Hafızlar tekbire başladı. Orhan Gazi gülümsedi. Kım bilir kendisini hangi cenk meydanında, at üstünde, gazilere fetih yolunu işaretlerken görüyordu ve halâ guİümsüyordu.
Sabah erkenden kalkıp hazırlanmış, benim kalkmamı beklemiş. Kahvaltıyı yapar yapmaz çıktık. Nereye isterse götürecektim. Önce Akköy Şehitliği'ni ziyaret etmek istedi.
"Oğul burada yatan şehitlere hepimizin can borcu var," diyerek dualar okudu. Sonra şelaleye çıktık. "Çocukken dedem beni
buraya getirirdi. "Bu dağlar bizim memleketin dağlarına benziyor,"derdi. Yurdundan göç etmiş, gelmiş. Dilinden hiç düşürmezdi oraları ama bir daha hiç göremedi, kısmet olmadı," dedi.
"Bizim memleket bura dede,' dedim.
"Tabii ki. Biz burada doğduk, burada doyduk, buraya köksaldık. Hizmetimiz de buraya, ama yine de memleket işte, dedi.