“Gerektiği gibi aramayı bilmiyorsun. Dur, ben sana bir ağaç bulacağım.”
Hemen benimle geldi. Portakal ağaçlarını inceledi.
“Şunu sevmiyor musun? Bak, ne güzel bir portakal ağacı.”
Ama ben hiçbirini sevmiyordum. Ne bunu, ne öbürünü, hiçbirini. Çok dikenliydiler.
“Bu çirkin şeylerin yerine ben şekerportakalı fidanını yeğlerim.”
“Nerede?”
Gösterdim.
“Ah! Ne güzel bir şekerportakalı fidanı!” diye bağırdı. “Bak, bir tane bile dikeni yok. Hem de öyle kişilik sahibi ki, uzaktan bile şekerportakalı fidanı olduğu anlaşılıyor.
"Zeze yok artık. Geçmişteki budala çocuktu o. Bir sokak çocuğu adıydı... Şimdi çok değiştim. Terbiyeli, kibar bir çocuğum ben..."
-"Ve hüzünlü. Özellikle hüzünlü. Belki de yeryüzünün en hüzünlü çocuklarından biri, değil mi?"
"Biliyorum."
-"Yeniden Zeze olmak ister miydin?"
"Hayatta hiçbir şeyi geri gelmez. Bir bakıma, isterdim. Bir bakıma da, hayır. O sürekli dayak yeme ve aç kalma hikâyesi..." Hep peşimden gelmek isteyen o eski acıyı anımsıyordum. Yeniden Zeze olmak, bir şekerportakalı fidanı edinmek, Portuga'yı yine yitirmek mi?
-"İtiraf et gerçeği. O sıralar, uzun süreden beri duymadığın bir şeyin vardı. Minimini ve çok iyi bir şey: sevgi."
“Gerektiği gibi aramayı bilmiyorsun. Dur, ben sana bir ağaç bulacağım.”
Hemen benimle geldi. Portakal ağaçlarını inceledi.
“Şunu sevmiyor musun? Bak, ne güzel bir portakal ağacı.”
Ama ben hiçbirini sevmiyordum. Ne bunu, ne öbürünü, hiçbirini. Çok dikenliydiler.
“Bu çirkin şeylerin yerine ben şekerportakalı fidanını yeğlerim.”
“Nerede?”
Gösterdim.
“Ah! Ne güzel bir şekerportakalı fidanı!” diye bağırdı. “Bak, bir tane bile dikeni yok. Hem de öyle kişilik sahibi ki, uzaktan bile şekerportakalı fidanı olduğu anlaşılıyordu
"Ya ben sana ne diyeceğim? Zeze mi?"
"Rica ederim. Zeze yok artık. Geçmişteki budala çocuktu o. Bir sokak çocuğu adıydı... Şimdi çok
değiştim. Terbiyeli, kibar bir çocuğum ben..."
"Ve hüzünlü. Özellikle hüzünlü. Belki de yeryüzünün en hüzünlü çocuklarından biri, değil mi?"
"Biliyorum."
"Yeniden Zeze olmak ister miydin?"
"Hayatta hiçbir şeyi geri gelmez. Bir bakıma, isterdim. Bir bakıma da, hayır. O sürekli dayak yeme ve aç kalma hikâyesi..."
Hep peşimden gelmek isteyen o eski acıyı anımsıyordum. Yeniden Zeze olmak, bir
şekerportakalı fidanı edinmek, Portuga'yı yine yitirmek mi?
"İtiraf et gerçeği. O sıralar, uzun süreden beri duymadığın bir şeyin vardı. Minimini ve çok iyi bir şey: Sevgi."
Cesaretim kırılmış olarak başımla onayladım.
"Her şey yitirilmiş sayılmaz. Hâlâ birtakım şeylere olan sevgin duruyor..."