Alarmla uyanınca, içeriden ana kızın konuşmalarım dinlemiş, akşam okul çıkışında buluşup alışveriş merkezine gideceklerini öğrenmiş, tost kokusunu, belli belirsiz çay kokusunu duymuş, bir an bir şeylere şükretme arzusuna kapılmış, sonra beyin sarsıntısı geçirmişlerin normal normlarını kuşanıp yataktan zor bela kalkıp banyoya yollanmıştım. Epi topu sekiz-on adımlık bu yol, gözümde büyümüştü. Çünkü o boz alçıpan duvarların arka yüzlerinden beni gözlüyor olmalarının mümkün, hatta belki kaçınılmaz olması fikrine bu yolda, bu kısacık yolda, aylar önce saplanmıştım ve sapasağlam olduğuna inandığım, içimde bir yere koyamadığım, bir ad veremediğim keskin korkular başıboş dolaşmıştı ve bu sabah da yine o korkularla banyoya varıp, lavaboya yaslanarak yüzüme yine ince ince bakmıştım ve şefkatin yüzyılımızı terk etmiş, uzak bir kavram olduğunu şu biçare gözlerimde yine görmüştüm. Sonra tıraş makinesinin vınlayışı, çağdaş, küresel, nispeten dürüst, olgun, daha nice krizlerle başedebilir, her şeyi ânında unutmaya programlanmış, bu yüzden "altını çizerek söylüyorum," oldukça başarılı biri olduğumu bana anımsatmıştı.
Halûk Bey, olur olmaz şeylerin böyle altını çizerdi.